Doğanın sırrını çözmek için ruhani arayışlardan derin hesaplamalara doğru dağılan ve bunların sonucunda maddi ya da manevi bir ödüle veya daha kapsamlı bir anlayışa ulaşmaya çalışan biz insanlar bunu çok uzun zamandır sürdürüyoruz, lakin araştırma kapasitemiz ilerledikçe kimi açıdan gitgide aradığımız bu öz saflıktan uzaklaşıyoruz. Tüm bunlara rağmen merak, üstesinden gelinemeyen bir mefhum olmaya devam edip içimizdeki kıvılcımla beslendiği sürece bitmeyecek bu arayış bizlere pek çok açıdan yardımcı olabilecek bilgiler sunuyor ve bilim ile sanatın doğadan esinlenmesine yardımcı oluyor.

Bugüne dek doğanın sırrını çözdüğüne inanılan bazı olgu ve fikirlerin ortaya atılmış olduğu ve bunlardan kiminin bolca desteklenmiş olduğu bir gerçek, örneğin günlük hayatta “altın oran” ve benzeri sözlerin kullanımıyla karşılaşıyor olmamız veya tarih sayfalarındaki simyagerlerin çalışmaları.

Fibonacci Teoremi, ismini İtalyan matematikçi Leonardo Fibonacci’den almış olan ve kimi kaynağa göre 13. Yüzyıl’daki keşfinden neredeyse 1500 yıl önce Sanskritçe kaynaklarda belirtilmiş olan bir matematik teoremi. Basitçe bu teorem, bir sonraki adımın kendinden önce gelen iki adım tarafından belirlenmesini temel alıyor ve bu adımlardaki sayıların birbirine olan oranları bizlere altın oran olarak adlandırdığımız orana yakın değerler veriyor, ayrıca daha birçok ilginç özellik taşıyor. Farklı alanlarda kullanılan bu teoremin en büyük özelliği doğadaki pek çok olay ve varlığın bazı özelliklerinde kendisine rastlanıyor olması. Ağaç dalları, çiçek yaprakları gibi pek çok yerde bu temayı gözlemleyebiliyoruz.

Yakın zamana kadar bitkilerin çoğunda görülen bu özelliğin antik dönemlerdeki bitkilerden gelen bir özellik olduğu düşünülüyordu, ancak Edinburgh Üniversitesi tarafından yürütülen uluslararası bir araştırma bunun aksini gösteren sonuçlar elde etti.

407 milyon yıllık bir “Asteroxylon mackiei” fosilini inceleyen araştırmacılar modern teknikler kullanarak bu fosilin üç boyutlu bir kopyasını hazırladılar. Fosilleşmiş bitkide gözlemlenen spiral formun, oluşumları Fibonacci kuralını takip eden günümüz bitkilerinden farklı olduğu gözlemlendi ve bu sayede yapraklı bitkilerin evriminin nasıl ilerlediği hakkında yeni çıkarımlar yapıldı.

Aberdeenshire yakınında bulunmuş olan bu fosil sayesinde çevremizdeki bitkilerin neredeyse tamamında gördüğümüz spiralin çok eski bitkilerde farklı bir halde olduğu öğrenilmiş oldu. Bunların ışığında, Fibonacci bazlı spirallerin tahmin edilenden daha nadir olduğu bulgusu dünyamızın geçmişini anlamamıza ve hep peşinde olduğumuz doğanın sırrına bir adım daha yaklaşmamızı sağlayabilir.