1. yılını büyük bir coşku içinde kutladığımız Cumhuriyet’in ilanını, 29 Ekim 1923 tarihine gelene kadar geçen süre zarfında yapılan işleri, olayları, neticelerini, ülkemiz ve milletimizin geleceği adına ne kadar öneme sahip olduğunu hatırlamamız gerektiğini düşünüyorum. Birinci Dünya Savaşı sonrası, İttifak Devletleri arasında yer alan Osmanlı Devleti’nin toprakları İtilaf devletleri tarafından işgal edilip ordusu dağıtılmıştı.

Bağımsızlığı kendine şiar edinen Türk milleti evlatları, (Hayatı ve özgürlüğü için ölümü göze alan bir millet asla yenilmez. M. K. Atatürk) 1. Dünya Savaşı sonrasından başlayarak 16 Eylül 1922 düşmanın Anadolu’dan kesin olarak kovulmasıyla sona eren Kurtuluş Savaşı mücadelesine giriyordu.

Savaşın kazanılması için yapılan çalışmaların düzenli olması ve işgal altındaki İstanbul ‘da bulunan Meclis-i Mebusundaki Heyet-i Temsiliye milletvekillerinin 18 Mart 1920’de İngiliz işgal kuvvetlerince tutuklanmaları üzerine (TBMM kuruluşunu ve geçmişini araştırmamızda yarar olduğu kanısındayım), Mustafa Kemal Paşa (bu tarihte henüz gazi ve mareşal unvanını almamış) 21 Nisan 1920’de yayınladığı bildiri ile Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti, Eski Meclis-i Mebûsan üyelerinden 92’sinin içinde yer aldığı 324 milletvekilinin, çeşitli engeller sebebiyle 115 vekilin katılımı ile 23 Nisan 1920 Cuma günü Hacı Bayram Camii’nde kılınan Cuma namazı sonrası açıldı ve önerilen Meclis-i Müessisan / Kurucular Meclisi" olarak toplandı, aynı gün içinde yapılan toplantıda meclis adının "Türkiye Büyük Millet Meclisi" olması kararlaştırıldı. Cumhuriyet vurgusu, 20 Ocak 1921 senesinde kabul edilen, Türkiye’nin ilk Anayasası Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda Cumhuriyet henüz ilan edilmediği için yer almaz ve bugüne kadar geçerliliğini koruyan, askeri darbelerin dahi gücünün yetmediği 1921 yılındaki Anayasanın ilk maddesi! Madde 1- Hakimiyet bilâ kaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. 1982 Anayasasının (Darbe Anayasası) Madde 6- Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir 29 Ekim 1923 tarihinde toplanan TBMM aldığı kararla, 1921 tarihli Anayasanın 1. Maddesini hâkimiyet, bilâkaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. “Türkiye Devletinin şekl-i hükûmeti, cumhuriyettir.” şeklinde tanzim etmiştir. Kuruluşundan bu güne kadar gecen süre zarfında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çeşitli vesilelerle dile getirdiği güvendiği ve Anayasasında yer alan maddesinde belirtildiği gibi; Egemenlik kayıtsız şartsız milletin mi olmuştur yoksa, bazı kerameti kendinden menkul, hasbelkader makam, mertebe sahibi olmuş, halkını, kültürünü, geleneklerini inkar eden bir kısım zevat tarafından, Gazi Mustafa Kemal Atatürk zırhının arkasına gizlenerek kendi şahsi ikballeri için, halkına güvenmek, halkının dostluğunu kazanmak yerine, bazı dış bedhahlar ve kendi gibi düşünen dahili bedhahlara güvenip, onların dostluklarıyla iktidar olma hevesi içinde, emperyalistlerin, savaşlarla yok edemedikleri aziz milletimizi, **emperyalizmin; parçala böl yönet** doktrinine, dün olduğu gibi bugün de uygun davranışlarda bulunuyorlar.

Lakin Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün; “Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz” ve İstiklal Marşımızdaki; Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım, hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım, mısralarında aktarılan, dün olduğu gibi bugün de yarın da, bize zincir vurulmayacağını bilsinler.

Halktan ve kültüründen kopuk, bu topraklarda yaşayan nevi şahsına münhasır kişilerle ilgili örneklerle zihnimizi tazeleyelim. Uzun bir süre Radyodan halk müziğini yasaklayan, dün Aşık Veysel Şatıroğlu’nu kıyafetinden dolayı hakir görüp Ankara’ya sokmayan zamanın Valisi Nevzat Tandoğan gibi, Bugün; “Dağdaki çobanla benim oyum eşit olamaz’’  diyen sanatçı, “ tıpış tıpış gidecekler’’ diyen, siyasetçi, dün Ankara Valisi olan Mehmet Avni Doğan’ın  “Eğer Türkiye komünist olacaksa onu da biz yaparız size bırakmayız’’, diyen yöneticisi gibi örnekleri çoğaltabiliriz. Cumhuriyetin; Devlet ya da hükümet başkanının, cumhur tarafından belli yetkiler ve süre için seçildiği sistem olarak adlandırılmasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar kalabilmesi; yönetimde olanların yetkilerini kullanırken ve biz vatandaşların da günlük hayatımızda, insanlığın ve demokrasinin ilk şartı olarak yaşam hakkına saygı duymayı, demokrasinin sınırsız olmayıp, sınırlarını bilmemizin, sorumluluk sahibi vatandaşlık gereği olduğunu akıldan çıkarmadan bu gün 98. yılını kutladığımız Cumhuriyetimizi, demokrasiyle taçlandırarak gelecek nesillere sağlam temeller üzerinde bırakabilmek için, benlikten sıyrılıp biz olmayı başarmalıyız. Bu Dünyanın en zengininin!!!, eni 100 ile 120 cm, boyu yaklaşık 200 cm derinliği 170 ile 180 cm olan arazi sahibi olduğunu unutmayalım. Bu toprağı kanlarıyla terleriyle yoğurarak bize vatan yapan özgürce yaşamamızı sağlayan geçmişimizi rahmet, saygı ve minnet hislerimle yâd ederken, demokrasiyle taçlandırılan Cumhuriyetimizin (bizler görmesek de) kutlanacak nice 98 senelerine.