1850’lerden itibaren Osmanlı’yı yıkma çalışmaları yapan sömürgeci Avrupa ülkeleri, art arda gelen savaşlar sebebiyle toprak kaybeden ve Avrupa’nın mali kontrolünde olan Osmanlı için, Rus İmpara-toru 1. Nikolay: "Kollarımız arasında hasta, ağır hasta bir adam var” derken 12 Mayıs 1860 tarih-li The New York Times, Osmanlı için: Avrupa’nın hasta adamı makalesini yayınlıyordu. 1. Dünya Savaşı’na gelindiğinde Osmanlı Devleti’ni küçümseyen İtilaf Devletleri, Osmanlı’ya: Boğazın hasta adamı diyorlardı. Osmanlı’yı bölüp topraklarını paylaşmayı planlayan devletlerin desteklediği, özgürlük! isteyen yerli işbirlikçiler, 1909 yılında Sultan II. Abdülhamid’i tahttan indiriyorlardı. 1900’lerin başından itibaren her an patlamaya hazır bir bomba gibi olan Avrupa devletlerine karşı, savunma gücünü artırmak için İngiliz devletine yaptırdığı ve parasını ödediği iki savaş gemisini, sö-mürgecilerin ağababası İngiltere Osmanlı’ya vermediği gibi ödenen bedelleri “savaş tazminatı” gerekçesiyle geri ödemediler. Dün İngiltere’nin gemileri vermeyerek Avrupa’daki diğer ülkelerle birlikte Osmanlı’ya karşı olan yerli kukla işbirlikçileri, ayrılıkçıları destekleyerek, Osmanlı’yı zora sokma hamlesi gibi, yakın zamanda NATO`da müttefikimiz, yapılan ikili anlaşmalarla dostumuz! olduğunu iddia eden ABD, parası ödenmiş F35 savaş uçaklarını ve hava savunma sistemlerini vermek yerine, Avrupa’daki sömür-geci Emperyalist ülkelerle birlikte bölücü terör örgütlerine, koloni valisi olmaya gönüllü aday yerli kuklalara, maddi, askeri, siyasi destek verirken kendilerini demokrasinin havarisi göstermelerine münasip yerlerimizle gülüp, gereken dersi vermeliyiz. Çanakkale’deki 8 kale ve 16 tabya ve mevzilerdeki inançlı, imanlı, vatanı, milleti, bayrağı için canını vermekte tereddüt etmeyen kahraman Mehmetçik’ geçemeyen, Kut’ül Amare’de bozguna uğrayan İngilizler ve emperyalist ülkelerin, Birinci Dünya savaşı sonrası boğaza demirledikleri zırhlı gemileri-nin toplarını Dolmabahçe Sarayı’na çevirip, ülkeyi işgale hazırlanırken, vatan, millet, bayrak, sevgiy-le dolu bir yürekten çıkan ve tarihin sayfalarına kalın harflerle yazılan: “Geldikleri gibi giderler!” (Kemal Atatürk) cümlesini söylüyordu. İşgal günlerinde sömürgeci yalakaları yerli işbirlikçi ayrılıkçı kuklaları manda ve himaye yönetimi, emperyalist sömürgeci İngiliz mi, ABD mi olsun, kimi dost edinelim diye tartışırken, milletine güve-nen, kararlı bir ses “Türk ulusu ya kendi kendini kurtaracak ya da yok olacaktır” (M. Kemal Atatürk) diyordu. Peki bugün ne oluyor dersiniz! Geçmişte başaramadıkları parçala böl yönet işlemini hayata geçire-bilmek için, başta NATO`daki müttefik olduğumuz ABD; İngiltere, Fransa, Almanya İtalya ve diğer eli kanlı sömürgeci emperyalist ülkeler, Suriye`de, ülkemizde taşeron olarak kullandıkları PKK, YPG, FETÖ, vs. gibi terör örgütleriyle ilişkili siyasi partilere destek verdiklerini her fırsatta açıkla-maktan çekinmedikleri gibi, ülkelerindeki basın yayın organlarıyla, mevcut yönetim rejimini diktatör-lük olarak sunmaktan, muhalefeti demokrasi adına desteklediklerini açıklamakta bir beis görmüyor-lar. Kendimize şu soruyu sorarak kısa bir beyin jimnastiği yapalım, bu sömürgeci emperyalist kapitalist ülkeler hangi vakit bizim demokrasimizi önemsedi? Bence hiçbir vakit! Hangi vakit çarıklı, çoban bidon kafalı dedikleri Anadolu insanının seçim sonrası sandıktan iktidar olarak çıkmasını içlerine sin-dirdiler. Ya kuklaları vasıtasıyla darbe yaptırdılar, ya muhtıra verdirdiler, ya da iç kargaşa çıkarttıra-rak (2013 Gezi Parkı / Mesele ağaç değil, sen anlamadın mı? - 6, 7 Ekim olayı- 15 Temmuz darbe kalkışması) iç barışı ortadan kaldırmaya halkı birbirine düşürmeye milli benliği parçalamaya çalıştı-lar. Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlerin avıdır. Mustafa Kemal ATATÜRK Hepsi bu kadar mı! Tabii ki hayır: emperyalist ABD Başkanı Trump: Türkiye benim büyük ve ben-zersiz bilgeliğimle sınırı aşmak olarak değerlendirdiğim bir şeyi yaparsa, Türkiye'nin ekonomisini tamamen yok edeceğim (daha önce de yaptığım gibi!) diyerek, kendini büyük gösterirken Türkiye’yi tehdit ediyordu. İngilizler geri kalır mı! 2018’den itibaren Londra merkezli finans kuruluşları ellerinde olmayan Türk Lirası ile hızlı bir şekilde yüklü miktarda talep oluşturarak TL’nin değer kaybetmesine ve Türkiye’de ekonomik zorluklar yaşanmasına sebep oldular. Sonra ne mi oldu, yedi birbirine benzemezin bir araya gelerek oluşturduğu muhalif topluluğa, zorla da olsa lider olan zat, her türlü manipülatif hareketlerin merkezine giderek oradan temiz! olduğunu iddia ettiği parayı: “Gençler sözüm var size. Temiz parayı size mutlaka ama mutlaka getireceğim. Evet, size getireceğim. Görüştüklerim arasında tefeci yok, borç yok. Hepsi yatırımcı. Hele hele uyuşturucu baronları hiç yok. Yatırımlar size yapılacak. Size, sizin için.” diyerek açıklıyordu… ABD`nin Ukrayna`daki kuklası, Wolodymyr Oleksandrowytsch Selenskyj Rusya’ya karşı açtığı sa-vaşta, kendisine destek olan Avrupa ülkeleri, ABD`nin kuklası durumuna düştüklerinden habersiz, Türkiye`de yapılacak seçimlerde, şimdiye kadar kendileri ve NATO ile beraber hareket etmeyen Tayip Erdoğan’a karşı seçimlerde, batıya her türlü söz veren Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklediklerini açıklıyorlardı. Destekleyen Der Spiegel dergisi kapak fotoğrafında Sultan Abdulaziz’den yadigâr koltuğun üstündeki hilali kırıp parçalayıp, üzerine Erdoğan’ı oturtuyordu. Hilal ile hacın savaşı yüzyıllardır devam edip geliyor, Avrupa’da Kur`an-ı Kerim’ı yırtmak, yakmak ayaklar altına almak fikir özgürlüğü kılıfına sokulup affedilirken, kendilerini Müslüman diye tanıtan bazı muhafazakâr partilerin, AB ve ABD`nin desteklediği oluşumda bulunmasının izahı yok… Belli ki, geçen yüzyılda atalarının tüm çabalarına rağmen, Mustafa Kemal ATATÜRK liderliğindeki Türk Milleti’nden yedikleri tokatın acısını, Türkiye Cumhuriyeti’nden çıkarmak istiyorlar ve destek verdikleri zatın sözüne güvenerek pervasızca hareket ediyorlar. Dışarıdaki ve içerideki bir takım art niyetli şahsiyetler, ülkemizin savunması ve gelişmesi için yapılan çalışmalardan rahatsız oluyor her fırsatta engellemeler ve zorluklar çıkardıkları halde bizler bunların halen dost olduğuna ve bol keseden verdikleri her söze inanıyorsak, verdikleri sözü yerine getirmek yerine unutturdukları halde “olsun” diyorsak, bizler gerçekten çok saftirik kişilerizdir. Bu günlerde duvarlarda, gazetelerde, TV’de reklamlarda sıkça duyduğumuz okuduğumuz “söz” kelimesi için söylenmiş çok çarpıcı “söz uçar yazı kalır” deyişini derinlemesine düşünelim. Not: Söz verirken acele etme, çünkü söz namustur. Hz. Ali (r.a.)