Aslında iklim değişikliği artık bir tık ileriye gitti ve ben buna “iklim krizi” diyorum. Kriz (buhran, bunalım), bir örgütün üst düzey hedeflerini ve işleyiş biçimini tehdit eden veya hayatını tehlikeye sokan, acil karar verilmesi gereken, uyum ve önleme sistemlerini yetersiz hale getiren gerilim durumu olarak tanımlanıyor. Burada örgütü dünya olarak ele aldığımızda dünyanın şu andaki durumu tam da bu tanıma uyuyor. Afetler, afetler… İklim değişikliğinden, yağmur yağmayacak şeklinde bir çıkarım yapmak doğru değil. Esas olan yağışın miktarı değil, şekli. Yağışlar afetler şeklinde olmaya başladı. Şiddetli yağışlar ile toprakta suyun tutulması güç ve yağmur suları sel olup akarken yarar yerine erozyona sebebiyet vererek zarar veriyorlar. Bunu özellikle bu yıl Doğu ve Batı Karadeniz’de yaşadık. Aşırı yağışlar sonucu oluşan seller yüzlerce insanın ölümüne ve kaybolmasına neden oldu. Binalar sanki deprem olmuş gibi yıkıldı, arabalar sürüklendi. Aşırı yağışlar, nem artışına bağlı olarak bitkilerde böceklenme ve hastalıkların çoğalmasına da neden oluyorlar. Gelecekte ağaçların yok olması ile insanlar sıkıntı, açlık ve sefalete düşecekler. Bu yıl yaşanan bir diğer afet de Akdeniz ve Ege bölgesinde yaşanan ve haftalarca süren yangınlar oldu. İklim krizi ağaçların yanabilir özelliklerini arttırarak daha yanıcı hale gelmelerine neden oldu ve bu durumda söndürme de o kadar zorlaştı. Yangın bölgelerinde onlarca insan yaşamını yitirirken, binlerce hayvan da maalesef öldü. Marmaris’in çam balı sektörü büyük sekteye uğradı, binlerce kovan ve yüz binlerce arı yanarken, arıların öz alacakları çam ağaçları neredeyse tamamen yok oldu. Sıcaklık artışı sadece bitkisel ürünlerde değil, hayvanlarda da ölüm oranları, yem tüketim miktarları, hastalıkların artması, canlı ağırlık, et-süt verimi ile gebelik oranları üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor. Küresel ısınmanın etkisi sadece karalardaki yaşamları değil, denizlerdekileri de etkiliyor. Isınmanın etkisiyle su sıcaklığında yükselmeler görülüyor.  Bu durum deniz ve okyanuslarda yaşayan pek çok türün yaşamını tehdit ederken, tarımsal alanlarda sel baskınlarına yol açıyor. Ürün desenleri değişmeli mi? Isınmanın bu olumsuz etkileri sebebiyle gelecekte köylüler ürünlerini değiştirmek zorunda kalabilecekler. Bu nedenle gelecekte Türkiye, tarımsal destekleme programını değiştirmek durumuyla yüzleşecek. Desteklemeler iklim değişikliğine göre şekillenecek olan yeni ürünlere verilecek. Su kaynaklarının azalması, orman yangınları, aşırı yağışlar, dolu, kuraklık ve çölleşme ile Türkiye tarımı gelecekte, bundan daha fazla etkilenecek. Çözüm ne? Çiftçilerin bireysel olarak iklim değişikliğiyle mücadele etmesi olası değil. Ancak kooperatifler ve birlikler bunun etkisini azaltacak önlemler alabilirler. Yani küresel iklim değişikliği ile mücadele için köylülerin bu yapılar etrafında birleşmeleri gerekiyor. Yoksa ne AB, ne ABD ne de kooperatifleri güçlü ülkeler ile rekabet şansımız kalır. Ne hikmetse Türkiye’de hala fosil yakıt temelli elektrik santralleri kuruluyor. Halbuki rüzgarın ve güneşin bol olduğu ülkemizde, elektrik üretiminde söz konusu yenilenebilir kaynak yatırımlarına daha fazla destek ayrılması gerekiyor. Vücut ısısı iki derece arttığında yani 39 derece sıcaklıkta bizler hastalanıp yatağa düşerken, dünyanınki iki derece arttığında da doğa komaya giriyor. Aslında büyüyen dünya nüfusunu sağlıklı bir biçimde beslerken, dünyaya hasar vermemek mümkün. Bunun için sürdürülebilir tarım uygulamaları, kooperatifleşme, etkili bir tarım sigortası ve yenilenebilir enerjiyi ön plana çıkarmak gerekiyor. Bu gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkeler için çok daha büyük önem arz ediyor. Buralarda küçük aile çiftçiliğinin kooperatifler eliyle yaşatılması ve devletin desteklemelerle çiftçiyi koruyan politikalar uygulaması gerekiyor. Yoksa çok uluslu şirketlerin ürettikleri kimyasallarla desteklenen tarım sistemleri, ekosistemdeki daha çok canlının yok olmasına neden olacak. Bunun yanı sıra iklim değişikliği yaşamımızı her yönüyle etkileyecek. Küresel ısınma yüzünden 2050 yılında 150-300 milyon insan göç etmek zorunda kalacak. Peki, Türkiye iklim değişikliklerine ne ölçüde hazırlıklı? Hangi eylem planları yapıldı? Bunlar ne ölçüde uygulanıyor? Bilen var mı?