Fizik bilen, gerçeği bilebilir ancak felsefe bilmeyen doğruyu bilemez. Gerçek, gözlenebilir deneyle aksi ispatlanamadığı sürece tektir ancak doğru; yalnızca mukayese edildiğinde en makul şartı taşıyana denir.

Uzun yıllardır ülkemizde sosyal bilimler ve hatta felsefe, zekiler sayısalcıdır-tembeller sözelci, girdabında boğulmaya mecbur bırakıldığı için analitik düşünen fakat aslında güç bela düşünebilen bir toplum oluşturuldu. İlk 9 yıllık eğitimde bahsolunmayan felsefe, temel eğitimin son 3 yılında, lütfedilirse üstünkörü anlatılıp geçilen, zaten kafa ütülemek diye nitelendirilen bir alan olarak dikkati çekiyor. Neden diye sormayı bilmeyen bir grup, daha çabuk kanıksar ve tek doğru varmışçasına yaşamaya devam eder...

Neden sorusu soramayan bir toplum, yalana bulanmış doğruya mahkum kalır.

Modern anlamda neredeyse son bir asırda yaygınlaşan demokrasi, günümüzde tek doğru kabul edilirken son yarım asır da demokrasi için dökülen kanlarla sulanıyor bazı topraklar. Herkes eşit, herkes aynı oranda söz sahibi ve herkesin sesi değerli... İnandırılmış gerçeklik ve günümüz demokrasisi bunu söylüyor. Yasalar karşısında eşit haklara sahip yurttaşlar, oy kullanarak demokrasi vesilesiyle vatandaşlık görevini yerine getirir. Hatta ne olur? Demokrasi şöleni olur. Dahası ne olur? Vurursun mührü tam gözüne. Vasatların eşitliği desek daha doğru olur, çünkü bizler eşitiz ama onlar daha da eşit. Dün kırmızı dediğine, bugün mavi dediğinde inanıyorsan, onlar daha da eşittir. Yerleşik hayata geçen insanlık, özel mülkiyet de olsa bir anlamda komünal ve sık iletişim haline olduğu topluluklar şeklinde yaşarken yoktu demokrasi. Yalnızca bir kısım aristokratın temsilci seçtiğinde var olan da modern anlamdaki demokrasi değildi. Ne zaman ki sanayi devrimi gerçekleşti; kırsal yaşam bitti, yeni işçiyi yarattı, şehirler oluştu ve birey yalnızlaştı. İşte o zaman yeni bir afyon gerekti: Geldi başımıza demokrasi. 

En güzel demokrasi Irak'a geldi, bol ketçaplı ve pişmiş etli.

Tek varlık sebebi çalışmak olan işçiyi demokrasiyle eşit ve değerli kılan sistem, aynı zamanda daha kolay güdülebilmeyi de aşıladı. Eğlenmek ve tatil yapmak için çalışanlar, içinde yaşadıkları çalış ve kazandığını harcamaya çabala döngüsüne girdiğini farkedemeden yaşam döngüsünün girdabında toprağa karışıp gidiyor. Birkaç yılda bir de, kendini değerli hissediyor, hizmet yoksa oy yok diye küçük aklınca tehditler savuruyor, şanslıysa aday gösterilip muktedir olmaya çabalıyor ancak bir gün toprağa karışacağını unutuyor, hak yiyor, yalan söylüyor. 

Demokrasi, hem yaşatmanın hem öldürmenin mübah sayılabileceği tek meşru zemindir.

Gerçek tek ama doğru pek çoksa, bir zümreye ait olmayan bürokrasi yapısı devlet aygıtını yönetmeye muktedir olabilir. Zaten günün sonunda; doğru bilinç tüm insanlara aktarıldığında ne devlet gerekir ne demokrasi. Eşit olanın yaşam hakkı olduğu kavranıldığında, demokratik eşitliğin öldürmeye kolaylık sağladığı pek bir belirginleşir. Ezcümle, diyalektik diye bir şey var arkadaş, insanın doğası gereği sınırların olması gerek diyen salatalıklar, kendi hükmünün ancak sınırlandırılmış özgürlükle geçerli olacağını, daha eşit fırsat sayesinde eriştiği mertebeyi kaybedeceğini bilirler.