Pratiğe indirgenmiş ideolojiler bireysel idealizasyon çöplüğünden başka bir şey değildir. Hazır haftaya seçim varken neresinden bakılırsa bakılsın kavramsal olarak herkes kendini bilerek ya da bilmeyerek bir ideoloji çerçevesinde konumlandırsa da ideolojik gerçeklikten o denli uzak. Sosyalizm naraları atan da ideolojisini pratiğe indirgeme ahmaklığını göstererek sermayeyle iş tuttuğunu artık saklama ihtiyacı duymuyor, muhafazakar da sırf oy için takiye yapabiliyor.

Vasatlaşmış fikirlerini ideoloji sosunda satmaya çalışanlar, oy uğruna yeni nesil tavuk dönerci edasıyla dönüyor ha dönüyor. Hele ki, neredeyse 25-30 yıl önce, bugünkü anlamını kavramış hizmet ifadesi, kendi hareketi olması gereken yerde yani hapisteyken, bu kadar fütursuzca kullanılmaya devam ediliyor. Ömründe eline faraş, mop, paspas almamış insanlar ayda asgari ücretin 3-4 katını kazanacağı maaşı alacağı bilinse de, hizmete geliyorum diyebiliyor… Sen; mimarsın, doktorsun, avukatsın, bilimum güzel mesleklerden binbir tanesini mutlaka ki çok iyi yapıyorsun, ne bu hizmet kürü… Madem bu kadar hizmet meraklısı bir milletiz; bağlayalım belediyeleri hükumete, valilikler, kaymakamlıklar mesleğinin en iyisi olan ulaşım planlamacısını, şehir plancısını, mimarını, avukatını, peyzajcısını, inşaat mühendisini görevlendirsin, sonuna kadar hizmeti görelim. Ne oy verdin diye tehdit edilirsin, ne vermedin diye… En azından yaşını başını almış, ‘ben bu milletin hizmetkarı olmaya geldim’ diye övünüp duran, ömründe yüzüne bakmayacağı insanları yalap şalap ilk gördüğü anda öpmeye çalışan, aday gösterilmek için milyonlarca lirasını heba eden insanlar, yüzlerce kişinin gözlerine bakıp yalan söylemek zorunda kalmazlar. 

Kişisel hezeyanla deforme olmuş ideolojiler yalnızca bu coğrafyada rağbet görür. Öte yandan da cahilce övülen ideolojisizleşme müthiş bir karşılık alır. Artık belli ki aday gözünü açtı, konvansiyonel medya iz bırakıyor, yıllarca peşinden gelebiliyor, türetilmiş ve yanlış anlaşılarak daha yaygınlaşmadan içi boşaltılmış yeni medya trend oldu. Zaten mevcut ve beklenen ranta ayak uydurmak zorunda olan günümüz medya kuruluşları nasıl olsa haber yayınlayacak, pasif propagandayı en bila bedel yapacak. Vasat olduğu için yüzbinlerce kişi tarafından takip edilmeye hak kazanan yeni medya araçlarının kullanışlı hesapları ne istense, na-bila-bedel yayınlanır, hem de herkes görüverir. Eskiden insanlarda, ‘ya haberlere çıkarsam’ korkusu vardı, şimdi ‘ya sondakikaya-trafiğe çıkarsam’ korkusu var. Biz neyi doğru alıp hakkaniyetle hayatımıza katabildik ki? Hep bir aparat ihtiyacı duyan siyasi parti mensupları gününü gün edebiliyor.

Affetmem-barışırım düsturuyla asrın felaketine komşu memleketimiz yine kör kuyularda merdivensiz bırakıldığını sanarken yılanına sarılacak. Yine millet, kendi kaderini kendisinin yazdığına ikna olacak. Aristo’dan günümüze pek çok düşün insanı, siyaset ve politika hakkında epeyce şey söyledi, hatta öyle ki, yapı-söküm küründeyiz. Öyle bir zamana geldik ki, ülkemizde kendine siyasetçi diyenler siyaset ve politikanın ne anlama geldiği bile bilmiyor, siyaset bilimi hakkında ufacık bir fikirleri bile yok, aynı göğsünü gere gere bir tane güvenlik makalesi okumadığını canlı yayında ilan eden içişleri bakanı gibi. Ancak vasatlığıyla övünenler, hep başımızın tacı oldular, onlar akademik birikimden ziyade hayat okulunda pişti, kitap okumadılar ama danışmanları özet geçti, prompter takılınca ya trak geldi, ya da gafları artırınca promptere koştular. Mevcutta faydalı ne varsa yapılmaması övünülecek şey oldu, yapanlar enayi. Bir deli kuyuya taş atarsa, kuyu sahibi tutuklanır, deli başa geçer, kuyudan taşı çıkarmaya gitmeyenler hain olur. Akıllılar mı, artık kim akıllı ki?

Yazının başından beri kendimi tutuyorum, yazmayayım diye… Barış, özgürlük diyenler kendi hamasetlerini yaratırken muktedir olanlar her gün kendine yeni düşman seçmekle cebelleşiyor. Son 22 yılda Türkiye’de herkes millete düşman oldu ama aynı anda olamadı. Dün ayaklar altına alınan şeyler bugün baştacı. Dünkü darbeciler bugün kardeş, bugün darbeciler dün kafa-koldu, nemalandırmadıysan en kötü sensin… Ne oldu YRP? 20 yıl önce kavga-dövüş olunan, her geçen gün laf sokulan Necmettin Erbakan’ın prensi oluverdiler, oğlunu babasına ihanetle suçlamaya başladılar. Ne oldu CHP? Küskün milletvekili, yerel seçim öncesi seçildiği şehire gelmeye tenezzül etmiyor, değişimi kendilerini karşısındakine benzeştirmeye çalışmak olarak anlayanlar giderek çoğalıyor. Ne oldu DEM/HDP? Faşizm karşıtı olduğunu iddia edenler, halklardan kastının yalnızca Kürtler olduğunu ama sadece kendilerine biat eden Kürtler olduğunu nasıl da itiraf etti. Parti tabanında yüzde 80 oy alan Mehdi Öztüzün’e olur Kandil’den gelmeyince, mevcut ranta bariz bir şekilde çomak sokacağı belli diye cezayı çok sosyalist ve bir o kadar komünist, halkçı, demokratik partisi kesti. Yerel siyasetinde demokrasi çığırtkanlığı yapanlar için taban elbette eşit ama birileri daha da eşit… Ne oldu TİP/TKP? Kendinden başka fraksiyon görünce iğreti olan sosyalistler, adında işçi geçen ama herhangi bir işçi programı dahi olmayan önderlik sevdalısı PKK’ya biat etmediyse, diğer partileri mutlaka düzen partisi olarak nitelendirir, en birinci düşmanı gibi savaşır. Bu fraksiyonel çatışmadan nasibini alan partiler TKP ve TİP, arada bir ESP’ye, yanlasa da günün sonunda en sosyalist benim savaşından mağlup çıkar. Hal böyleyken bir de gerçekten düzen partisi olma yolunda ciddi adım atarlarsa iki elleriyle bir seçim pusulası katlayamaz hale gelirler. Hadi Kadıköy’ü TKP kazansın, Gebze’yi TİP kazansın, keşke sol çerçevede ortak aday çıkarılsaydı fantezisi gerçekleşsin. Ne diyorlar, ‘Türkiye sosyalizm hareketiyle tanışsın’… Yahu Sosyalizm hakkında gerçekten bilginiz var mı? Komünizm ideasına nasıl gidilir ve Komünizm nedir mesela… Belediye başkanıyla mı Türkiye, Sosyalist olacak? Şehrin en işlek yerinde sahibi 78 kuşağı olan ucuz kafe köşelerinde pratiğe indirgenen ideolojiler yüzünden vasat günümüzde hala övülüyor.