Uzun yıllardır Türkiye ve dünya toplumu vasata tamah etmek zorunda bırakıldı. Sonunda da başlı başına adeta bir surete bürünerek vasat, total gerçekliğin yerini aldı. Mevcut değerlerin yalnızca beraberinde geldiği yargılar kadar önemsendiği, üstüne üstlük ötekileştirme aracı olarak kullanıldığı bir düzende yaşamaya başladık. İyinin kötüye nazaran belirdiğini de unuttuk, var olanın, yokla mukayese edildiğini de. Artık; iyi, kötüye yalnızca teğet geçen doğrusal bir düzlemden ibaretken mevcudiyet aleladeleşmiş bir ön kabulle anlamını çoktan yitirmiş durumda. Faydasız da olsa kabullenilmiş gelecek, kendi kültürünü empoze ediyor ve kanıksanıyor. Elbette bu durum erken milenyum dönemi zırvası olan, arkasında Amerika var, onun da arkasında İsrail gibi bir durum değil, kültürel empoze her geçen gün üst üste gelen yenilik sancısının vurdumduymazlığını kolaylıkla aşarak hayatımızın bir parçası haline geliveriyor. Örneğin, üç-beş cümlenin üst üste merakla okunabildiği yazıları yazan herkes yazar olabiliyor, maddi ve tek zenginliğin aracı para kazanma aracı haline dönüşebiliyor. 

Günün sonunda bolluk arzusu tek yaşama gayesi olurken daha çok para kazanma ve daha az emek verme orantısal olarak adalet terazisinin yerini almayı başardı. Birbirinin benzeri olsa da maddi karşılığı olan ürün her geçen zaman üretme sürecinden çıkarak hizmet anlamını kazanıyor. Yalnızca bedenini değil artık varlığını suistimal ettirerek daha müreffeh bir hayat yaşayabilindiği farkedildiği için yozlaşmanın son durağı yok gibi duruyor. Dün savunulan gerçek bugün yanlışlanmayı geçelim hatırlanmıyorsa bile az evvel bahsini ettiğim yozlaşma yeni gelecek haline bürünmüş demektir. Kuantum ile yapılabileceklerin henüz sınırı bile bilinmiyorken bir yandan da ömründe yiyecek 2 lokma bile bulamadığı için açlıktan yaşamını yitirenler yalnızca birkaç metre arada ömür geçirebiliyor. Oysa İsa'nın doğumundan güneş takvimine göre yalnızca 2024 yıl geçmişken geride kalan henüz tam olarak bilemediğimiz bilinç tarihi yok olup gitmek üzere. Yalnızca vasat olan yeni trend oluyor ve ben bazen dünün vasatına bile özlem duymaktan utanç duyuyorum. 

Körü körüne savunulan ne varsa başından sonuna gelinen süreçte geçirdiği değişimden bağımsız görülmekte, buna binaen kendine yeni taraftarlar eklemekte. Ağladığını unutan insan gülmek için çabalarken sonunda öleceğini farkedemiyor, varlığını biricikleştirip (ister inansın ister inanmasın) bir toz tanesinden farksız olduğunu idrak edemiyor. Artık varsa yoksa vasat olana övgü diziliyor, vasatlık peygambersiz ancak birçok lideri olan bir din gibi dünyayı ele geçiriyor.