Zihinlerimize kazındığı için özel bir çalışma yapmadım ama her yıl bütçede tasarruf adı altında bir genelge yayınlanır ve talimatlar sıralanır. Daha önce yayımlanan tasarruf genelgesinde sadece tarih ve genelge numarası değiştirilir ve yeniden yürürlüğe konulur. Maddeler ise malum beylik cümlelerden ibaret; yeni kiralık araç alınmayacak, kırtasiye israfına son, fazla mesai adı altında ödemelere dikkat edilecek vs.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, geçtiğimiz hafta yapılan Valiler Toplantısı’nda kamuda tasarruf tedbirleriyle ilgili valilere uyarılarda bulundu ve şöyle açıklama yaptı:

“Gelin görün ki bu öyle olmuyor; taşıt kullanımından tanıtım giderlerine kadar. Bu alanlarda hakikaten hassasiyet gerekiyor. Türkiye’de 2024 yılında biz bütçeye tam uyarsak, 2,7 trilyon lira açık vereceğiz. O açığı nasıl finanse edeceğiz? Borçla. Borçla finanse etmek demek bugünkü yüksek faiz sürecinde memleketin imkânlarının yatırım ve hizmet yerine faize gitmesi demektir. O yüzden sizin de üzerinize görev düşüyor. Bu hassasiyet o kadar değerli ki. Ben defterleri sonuna kadar kullanıyorum. Kağıt falan kullanmıyorum. Bu seviyeye kadar inmemiz lazım. Bu, babamızın parası değil. Hepimizin parası, milletin parası. 2,7 trilyon lira açık vereceğiz arkadaşlar. Onun için lütfen tasarruf tedbirleri konusunda maksimum hassasiyet gösterin; bu konuda bize yardımcı olun. Gösterişten uzak, mütevazı bir kamu anlayışına her alanda mecburuz. Tasarruf tedbirleri konusunda sizden yardım istiyoruz”

Özellikle sayın bakanın defterleri sonuna kadar kullanıyor olması önemsenmesi gereken bir konu. Fakat bu konuya ehemmiyet göstereceksek romantik detaylarla uğraşmayı bırakalım lütfen.

2023 yılında tam 674 milyar TL. bütçeden faiz ödemesi yapıldı. Kur Korumalı Mevduat Sistemi Merkez Bankası’na devredildi ve o bölümün maliyeti 900 milyar TL. Sadece iki kalemi topladığımızda devletin toplam borcunun yüzde 25’i ediyor. Faiz maliyeti o kadar büyük ki, artık iş zıvanadan çıkmış vaziyette.

O halde kamuda tasarruf adı altında kamuoyunun satın alacağı ambalajlı cümleleri bir kenara koyalım ve rasyonel davranış kalıplarına dönelim.

Artık köydeki Mehmet Amca bile duymuştur, CDS denilen bir husus var, Credit Default Swap (Kredi Temerrüt Takası). Borcun ödenmeme riskinin bir bedel karşılığında sigortalanması anlamına geliyor, özetle kredi risk primi. Yurtdışından bir borç aldığınızda libor artı CDS olarak borçlanırsınız. Dolayısıyla risk priminiz düşük olursa, o kadar düşük maliyetli borçlanma yapma opsiyonunuz olur ve bu da doğal olarak bütçe üzerindeki faiz yükünü olumlu etkiler. 

5 yıllık tahvil referans CDS notu şu anda 300 baz puanın bir miktar üzerinde, yani % 3 ilave faiz ödemek zorunda kalıyoruz. 2018 öncesinde bu rakam 150 baz puanlardaydı. Gelişmiş ülkelerde ise 100 baz puanın üzerinde ülke yok. 

Peki CDS nasıl düşer? Ülkedeki siyasi ve ekonomik riskleri bertaraf ederseniz, Yargıtay Anayasa Mahkemesi’ne kafa tutmaz ve yargı adam akıllı çalışırsa, özetle devlet devlet gibi olursa düşer. Yüzde 1 puan CDS’in düşmesinin ülkeye sağlayacağı faiz avantajı yaklaşık 60 milyar. Dolayısıyla sadece bu söylediğim yapılsa sayın bakanın defteri sonuna kadar kullanması daha anlamlı olacaktır. 

Son olarak bir konuya da vurgu yapmak istiyorum. Geçen haftaki yazımızda bütçe üzerine bir değerlendirme yapmıştım. Akabinde Bakan Şimşek deprem harcamalarını dikkate almazsak milli gelire oranla bütçe açığının yüzde 1.7 olduğunu ve bunun da uluslararası kriterlerin (% 3) altında olduğunu beyan etti. Yahu Cumhuriyet tarihinin rekor bütçe açığı verilmiş, KKM maliyeti Merkez Bankası’na devredilerek bilanço makyajlaması yapılmış, bir de deprem olmasaydı vs vs.

O zaman emekli de şöyle mutlu olsun, kira ödemelerim, faturalar ve mutfak masrafları olmasaydı bu ay bütçem fazla verecekti! Bakanın söylemi buna benziyor. Lütfen diyorum!