Türk denizciliğinin geliştirilmesi çerçevesinde deniz ticaret filomuzun geliştirilmesi ve nitelikli hale getirilmesi önem arz etmektedir. Özellikle Karadeniz ve Akdeniz'e kıyısı bulunan ülkelere yapılan deniz taşımacılığının büyük oranda 10000 DWT'nin altında tonaja sahip gemiler ile yapılmakta olması nedeniyle ithalat ve ihracat yüklerimizin Türk bayraklı gemiler ile yapılabilmesini temin etmek için 3000 ilâ 10000 DWT'lik gemilerin deniz ticaret filomuz içindeki oranını artırmak gerekmektedir. 

Bu perspektif altında 4490 Sayılı Kanun ile getirilen düzenleme uyarınca Türk Uluslararası Gemi Siciline kayıtlı yatlar ve gemilerin işletilmesinden elde edilen kazançlar Kurumlar Vergisi’nden istisna edilmiştir. Sektörel olarak önemli bir düzenleme olmakla birlikte rekabet halinde olduğumuz ülkelerin yapılarını da göz önünde tutmakta fayda bulunmaktadır.

Mesela Panama, Liberya gibi dünya ekonomisinde esamesi okunmayan ülkeler, deniz lojistiğinde nasıl rol oynayabilmektedir?

Panama bayraklı bir gemi düşünelim. Bu konteyner gemisine bakılsa eminim ne Panama’ya ithalat ne de ihracat yapıyordur. Dolayısıyla konuyu sadece Türk Uluslararası Gemi Siciline kayıt olmakla değerlendirmek ve Türk Bayraklı gemi sayısı ile yekpare değerlendirmek hatalı olur. 

Deniz lojistiği çerçevesinde güçlü olan ülkelerin denizcilik hukuku alanından tutun, bir bütün halinde vergisel olarak ciddi avantajları bulunmaktadır.

Ülkemizde yabancı ulaştırma kurumları ile ilgili götürü usul vergi alınmasını da bu eksende değerlendirmek lazım. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun (23) numaralı maddesinde deniz taşımacılığı yapan yabancı firmalar cironun yüzde 15’i üzerinden kazanç beyan etmekte ve yüzde 25 Kurumlar Vergisi ödemektedir. Bu durum sektörün ülkemizde gelişimine bir engel olmaktadır. Diğer bahsettiğimiz ülkelerde mobilitenin geldiği nokta referans alınarak yabancı yerli ayrımı yapılmaksızın vergi alınmamaktadır. 

Ayrıca deniz lojistiğinin ayrılmaz parçası dahili kara lojistiğidir. Dolayısıyla bu konuda yeni bir düzenleme yapılmak suretiyle yurtiçi kara taşımacılığı da Kurumlar Vergisi’nden istisna edilmesi (ithalat/ihracat işlemleri bağlantılı işlemler) gerekmektedir.

Bu meyanda dünya gerçeklerini göz ardı etmemeliyiz. Sektörü bir bütün halinde desteklemeli ve pandemi sonrası daha da önemli hale gelen lojistik sektörünü ayrı başlık altında ele almalıyız.

Sektörle ilgili bir diğer husus ise detayları (60) Seri No.lu KDV Sirkülerinde düzenlenen istisna uygulaması. KDV Kanunu’nun 13/b maddesi çerçevesinde limanlarda verilen hizmetler net bir şekilde istisna olarak mütalaa edilmişken, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın yetkisiz bir şekilde sınırlamalar getirmesinin hukuki bir zemini bulunmamaktadır.

Konteyner marifetiyle uluslararası taşımacılığa konu olan mallara yönelik limanlarda verilen konteyner içi hizmetler istisna dışında tutulmuştur. Konteynerin kendisine verilen hizmetlerden ise KDV alınmamaktadır. 

Konteyner tamir hizmeti, dolum hizmeti, boşaltma hizmeti, aktarma (konteyner arası) hizmeti, temizleme hizmeti gibi limanlarda yapılan temel hizmetlerin istisna dışında tutulmasının mantığı bulunmamakta ve mevzuatla uyuşmamaktadır.

Ayrıca limanlarda verilen ardiye, depolama ve terminal hizmetlerinin (KDV Kanunu 17/4-o) kısmi istisna (iade hakkı doğurmayan) olarak düzenlenmesi ancak tahmil, tahliye, shifting, limbo, lashing, unlashing gibi hizmetlerin (KDV Kanunu 13/b) tam istisna olması (iade hakkı doğuran) bir başka çelişkidir. 

KDV Kanunu’nun 17/4-o maddesinin kaldırılarak 13/b maddesi içine dahil edilerek ithalat/ihracat işlemleri ile organik bağı olan ardiye, depolama ve terminal hizmetlerinin de iade hakkı doğuran işlem olmasında fayda vardır.

Bir diğer husus olarak, uluslararası taşımacılık (KDV Kanunu 14) ve gemi inşaatı faaliyetleri (KDV Kanunu 13/a) tam istisna kapsamında iade hakkı doğuran işlem olmakla birlikte kapsamının yeniden tanımlanması ve dolaylı bağı olan maliyetlerin de iadeye konu edilmesi gerekmektedir.

Son olarak sicilimize kayıtlı gemilerin satışından elde edilen gelirler 4490 sayılı Kanun uyarınca Kurumlar Vergisi’nden istisna iken, yorum yoluyla yapılan değerlendirmeler neticesinde yabancı ülkelere yapılan satışlara istisna tanınmamaktadır. Niyet olarak, Türk bayraklı gemi vasfı biteceği ve lokal denizcilik sektörü açısından olumsuz durum düşüncesiyle böyle bir uygulama mevcuttur. Ancak 4490 sayılı kanunda bu şekilde bir hüküm bulunmamaktadır. Dolayısıyla niyet okuma suretiyle vergilendirme yoluna gitmekten de vazgeçmeliyiz.