Gıda, bütün canlıların ihtiyaç duyduğu bir şey. Kısa bir süreliğine ertelense ve ötelense de eninde sonunda bu temel ihtiyaç giderilmek zorundadır. Elbette ilk aşamada bu ihtiyacın karşılanması sorunu; sonrasında ise uygun ve nitelikli bir çözüm üretilmesi değerlendirilmelidir.

Et ve süt ürünlerinden besiye ve bunun üretiminde önemli bir girdi olan yem konusuna gelindiğinde sürecin bir bütün halinde işlediği görülecektir. Çiftçi ya da üreticinin üretim süreci, işlenen sütlerin piyasaya sunulması, hayvancılık için de et üzerinden yapılan besinin uygun şartlarda vatandaşlara sunulması araçlarının her biri, bir üretim faaliyetinin sonucudur.  

Modern devletin de bu üretim sürecini kesintisiz sürdürmesi; ya kendi üzerinden ya da desteklediği aracı bir takım kurumsal yapılarla geliştirmesi beklenir. Sonuçta beslenme ya da gıdaya erişim maliyeti arttıkça toplumsal üretim aktörlerinden emeğin de talepleri artacaktır.  

Bir simit üzerinden seçim konuşmaları yapılır; ancak et ve süt gibi temel gıdalara erişemeyenler için sorun devam etmektedir. Sabit gelirlinin ek ücret talepleri üretim maliyetleri, dolayısıyla fiyatlar genel seviyesini yukarı doğru arttıran bir durum olacaktır. 

İşçilik maliyetlerinin yükselmesi, fiyatları da yükselten bir durum olacaktır. O yüzden gıdaya erişim önemlidir. Gıda bu yüzden stratejik bir sektör olarak ilan edilmektedir. 

1980 öncesi hatta özelleştirme öncesi bu sorunu çözmek için temelde üç kurumdan söz edilir: Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), Et Balık Kurumu (EBK) ve Yem Sanayi (Yemsan)… Çeşitli gerekçelerle özelleştirme kapsamına alınan ve bir şekilde özelleştirilen kurumlar bunlar. 

Ancak piyasa yapıcı ve fiyat belirleyici yetenekleri sebebiyle hane halklarının temel harcama kalemi olan gıda ve beslenme konusunda önemli bir güvencesi idi. Sonuçta;

Et Balık Kurumu

1952’de kurulmuştu. Kaynak ve personel sorunları sebebiyle 1992’de özelleştirme kapsamına alındı. Ancak, 26 Ağustos 2005 tarihli Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile EBK, özelleştirme kapsamından çıkartılarak, Tarım Bakanlığı'na verildi.

Bu işletmeler çoğunlukla kuruluş amaçları ve işlevleri dikkate alınmadan, yapılan ihalelerde en yüksek teklifi veren firmalara devredilmişti. Bu üçlü sacayağı da bir şekilde zarar görmüş oldu. 

Birbirleri ile bir küme oluşturan işletmeler de faaliyet alanından çekilmiş, üretim ve istihdamda önemli kayıplar oluşmuştur. Verimlilik ve kârlılık özellikle orman ürünleri ve et kombinalarında istenilen düzeye ulaşmamıştır.

Süt Endüstrisi Kurumu

1963’te Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’na bağlı bir KİT olarak kurulmuştu. Adana, İstanbul, İzmir ve Kars'ta süt ve süt ürünleri fabrikaları vardı; Süt Endüstrisi Kurumu, Eylül 1995'te özelleştirildi.

SEK’e bağlı iken özelleştirilen 32 süt ve süt mamulleri işletmesinden sadece 13'ü üretim faaliyetini sürdürmektedir. Özelleştirmeden sonraki dönemde istihdamda % 59.94 ve işlenen çiğ süt miktarında ise % 18.95 oranında bir azalma olmuştur.

Yem Sanayi

1956’da kuruldu. 1990’ların başında 26 fabrikası ile piyasada %12 paya sahip olan kurumun ortak olduğu fabrikalardaki payları özel sektöre devredildi, daha sonra da (Mayıs 1992’de) özelleştirme kapsamına alındı.1993-1995 tamamen özelleştirildi.

Özelleştirme sonrası, Yem Sanayii Türk AŞ'ye (Yemsan) bağlı 26 yem fabrikasının kurulu kapasiteleri % 38.6 oranında artmış olsa da bu durum yem üretimlerine yansımamıştır. Özelleştirme öncesi döneme göre üretim % 2.1 oranında azalmıştır. Haliyle 6'sının üretim faaliyeti durdurulmuştur. İstihdam da % 62.9 oranında. 

Sonuçta Hane halkları için üç temel gider kaleminden birisi gıdadır. Hayat pahalılığı ve enflasyon gıdaya ulaşımı güçleştirdiği gibi çalışanların ücret beklentilerini arttıran bir unsur olmaktadır. Tarımı stratejik sektör ilan ederek tekrar üretimi arttıracak uygulamalara dönülmek zorundadır. Üreticinin, üretimden vazgeçmesi en büyük risklerden birisidir. Üretim kolaylaştırılmalı, üretici desteklenmelidir.