Türkiye seçim döneminin sonuna yaklaşıyor. Mahalli idareler seçimleri arefesinde, ekonomi sağlam durmaya çalıştıkça değişkenler artıyor. Son olarak Mısır’dan gelen haberler gelişmekte olan ekonomiler için yeni bir alarm haline geldi.

Mısır’da faizler % 6 oranında (600 baz puan) arttırılarak % 27,25’e yükseldi. Mısır Poundu da dolar karşısında % 26,5 değer kaybederek, 1 dolar 30,9 Pounddan 42 Pounda yükseldi. 

Mısır’da yaşanan bu durum, Mısır ekonomisinde fırtına etkisi oluştururken; Türk kökenli firmaların yüksek işçilik maliyetleri sebebiyle Mısır’a gidenlerine bir avantaj sağladı. Mısır, özellikle 2008 sonrası Türkiye’den gelen firmalar için cazibe merkezi oldu. Bölgeye yatırım yapmanın en önemli gerekçesi, Türkiye’deki maliyetlerin yüksekliği ve döviz kuru idi. 

Özellikle ABD’ye ihracat yapmak isteyen firmalar Mısır’dan vergisiz ihracat yapabilirken, Türkiye’den ABD’ye ihracat yapıldığında % 20 ile 35 arasında vergiye tabi olmaktadır. Bu vergi rekabeti de firmalar için Mısır’ın tercih edilmesi konusunda etkili olabilmektedir. 

Ancak hukuki düzen, işgücünün istikrarı ve elbette başta gelen düzenli ve kesintisiz enerji ihtiyacının karşılanması konusu yurt dışına çıkan Türk firmalar için dezavantaj haline de gelebilmektedir. Bu durumda belki en önemli teklif, Türkiye için kalıcı, güvenli ve istikrarlı bir yatırım ortamının sürdürülebilirliği olmalıdır. 

Seçim sonrasına kilitlenen piyasalar Nisan ayı itibariyle kapsamlı bir ekonomi programını görmek istemektedir. Piyasalar da içinde “yapısal reform paketi” ifadesi geçen açıklamalar beklemektedir. 

Bürokrasinin azaltılması, mevzuatın sadeleştirilmesi, iş kurma, iş yapma süreçlerinin kolaylaştırılması yıllardır tekrar edilen konular olmasına rağmen hâlâ gündemdeki yerini korumaktadır. Şimdilerde ise “yeşil dönüşüm” ve “karbon ayak izi” konusu eylem planlarında ön sıralara geçecektir. 

Türkiye, son 20 senede 1000 çeşit mal ihraç edebilirken bugün bu sayı 1700’e dayanmış bulunmaktadır. Bu sayı Japonya ve Hindistan’dan daha fazla çeşit mal ihracı anlamına gelmektedir. Hakikaten ihracat performansı bakımından kayda değer bir gelişmedir. 

Türkiye’nin dünyadaki 226 pazardan 219’una mal sattığına gelirsek, bu durum her bir ülkenin harcı değildir. Çin bile bu değerlendirmede 98 ülke ile gerilerde kalmaktadır.  Aynı zamanda bu, özel sektörün de önemli bir performansı durumundadır. İhracatta  farklı noktalara ulaşım, tek bir pazara mahkum kalmama ve kırılganlıklara açık olmama anlamına da gelmektedir. İhracatın pazar çeşitliliği önemli bir rekabetçiliktir. 

Türkiye bu performansını hangi sektörlere yönlendireceği ve hangi alanlarda uzmanlaşacağına doğru karar verebilirse yarınlarını daha etkili ve güçlü kuracaktır. Karamsarlık yapmadan, herkesin işine gücüne bakma zamanıdır…