Birkaç ay öncesi bir yazımda “Beşinci Suç Ekokırım”ı yazmış, Sanayi Devrimi’nden bu yana öncelikle, kapitalist ekonomik modelin doğayı bir sömürü aracı görmesi, bu güne kadar gelen faaliyetlerin ekolojik dengeyi haddinden fazla bozduğunu, bütün bunların, bugün küresel anlamda yaşadığımız bütün olumsuzlukların çevresel anlamda, iklim krizi anlamında birikimini oluşturduğunu, örnekleriyle irdeleyerek sonuçlarını göstermiştim.
Bugün, bire bir yaşadığımız küresel ısınma sonucu oluşan olumsuzluklar ve küresel iklim krizinin bir başka büyük tehlikesi deniz seviyesinin yükselmesi sonucu başta İzmir ve İstanbul olmak üzere birçok sahil bölgemizin tehdit altında oluşu, artık yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Yapılan bilimsel araştırmaların, bilimsel çalışmaların sonuçları bize bunu apaçık gösteriyor.
Geçtiğimiz günlerde yeni yayınlanan bir raporun sonuçlarına göre, iklim değişikliğine bağlı olarak deniz seviyesinin yüzyılın ortasında 0,5 metre, yüzyılın sonunda ise 1 metre yükselmesiyle İzmir’de, Körfez, Kordon ve Alaçatı, Sığacık gibi tatil beldeleri, Gediz Deltası ve Kuş Cenneti risk altında, İstanbul’da ise Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı ve Ortaköy Camii gibi tarihi yapılar başka olmak üzere İstanbul’da 6 milyondan fazla insanın yaşadığı 120 kilometrelik bir bölgenin sular altında kalabileceği gerçeğini görüyoruz.
Küresel Denge Derneği’nin üç yıllık bir çalışma sonucunda yayınladığı “!İzmir ve İstanbul İlleri İçin Deniz Seviyesi Yükselmesi ve Etkileri Raporu’nun sonuçları, iklim değişikliği nedeniyle buzullarda yaşanan erime ve küresel deniz yüzeyindeki yükselmenin, kıyı kentlerinde birçok kültürel miras, toplumsal yaşam alanı ve doğal alan için beraberinde getireceği tehlikeleri gözlerimizin önüne seriyor.
Raporun hazırlayıcılarından olan Küresel İklim Denge Derneği Başkanı Dr. Nuran Talu, çalışmaya özellikle İzmir ve İstanbul gibi kıyı kentlerinden başladıklarını ve böylece ulusal ve yerel karar vericiler başta tüm paydaşların iklim değişikliği bağlantılı deniz seviyesi yükselmesi koncuna dikkat çekmeyi istediklerini belirterek, “İklim değişikliği ile mücadele çok disiplinli ve çok aktörlü bir iş. Kurumsal ortaklıklara ihtiyaç var. İyi niyet olsa da bakanlıklar el ele tutuşunca bunu yapmak mümkün değil. Çünkü iklim değişikliğinin çok geniş bir spektrumu var. Yani her alanda bu konuşu konuşmamız gerekebilir” diyen, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde deniz suyu yükselmesinin önemli bir konu olduğunun altını çizen Dr. Nuran Talu, iklim konusunun sürekli olarak konuşulduğunu, özellikle son zamanlarda yaşanan seller, sıcaklık artışları nedeniyle gündemdeki yerini koruduğunu, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde deniz seviyesinin yükselmesinin, bu durumun kıyılarla etkileşmesinin ve deniz eko sistemlerinin üzerinde iklim etkisinin önemsenmesi gerektiğinin altını kalın çizgilerle çizerek tehlikenin boyutunu gözlerimizin önüne serdi. 
Küresel ısınma, bunun sonucu oluşan küresel iklim krizi konusunda uzun zamandır yazılar yazan ben, yaşadığımız iklim krizi felaketinin İzmir ve bölgede yaratacağı tehditler konusunu bir sonraki yazımda irdelemeye çalışacağım.