Hem ülkemiz özelinde, hem de dünya genelinde iklim krizinin geldiği boyut konusunda yıllardır onlarca yazı yazarak konunun tüm canlıları, tüm insanlığı, yaşadığımız evimiz Dünya’yı ilgilendiren durumunun altını kalın çizgilerle çizmiş, en son yazdığım yazımda da, nüfus yoğunluğu, sosyo ekonomik gelişmişlik ve ticari faaliyetlerin önemli merkezleri olmaları nedeniyle başta İzmir ve İstanbul olmak üzere sahil kesimlerinin deniz seviyesi yükselmesinin tehdidi altında olduğuna değinmiş, bir sonraki yazımda konuyu ayrıntılı bir şekilde irdeleyeceğimi belirtmiştim. 
Küresel Denge Derneği’nin üç yıllık bir araştırma sonucunda öncül bir çalışma olarak yayınladığı “İzmir ve İstanbul İçin Deniz Seviyesi Yükselmesi ve Olası Etkileri Raporu”nun hazırlayıcılarından olan Küresel İklim Denge Derneği Başkanı Dr. Nuran Talu raporunda, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde deniz seviyesi yükselmesi sorununun bize yaşatabileceği sonuçların altını çizmiş; çalışmaya özellikle İzmir ve İstanbul gibi kıyı kentlerinden başladıklarını, böylelikle ulusal ve yerel karar vericiler başta olmak üzere, tüm paydaşların iklim değişikliği bağlantılı deniz seviyesi yükselmesi sorununa dikkatleri çekmek istediklerini belirtmişti.
Raporu incelemeyi sürdürüyorum:
Rapor bana diyor ki, deniz suyu seviyelerindeki yükselme, İzmir’in tatil beldeleri için de tehdit oluşturuyor. Güzelbahçe dahil, bazı plaj alanlarının daralması ve kıyıdaki iskele gibi yapıların özelliklerini kaybetmesi söz konusu olacak. Sığacık Koyu’nda tekne bağlama yerleri ve marina, su seviyesinden etkilenecek başlıca yerler arasında. Alaçatı da risk altında. Deniz düzeyindeki yükselmenin bölgede derinlik artışına neden olması ve kıyı şeridinde de değişikliğe yol açması beklentiler arasında. İzmir yerli ve yabancı turizminin gözde merkezlerinden Özdere de deniz seviyesinin yükselmesinden etkilenecek. 
Ülkemizin önemli kuş üreme alanları arasında yer alan Gediz Deltası Kuş Cenneti de deniz seviyesi yükselmesi nedeniyle risk altında. Deniz yükselmelerinden etkilenebilecek doğal kıyılar ise Çamaltı Tuzlası, Küçük Menderes Deltası, Mavişehir, Çakalburnu Dalyanı ve İnciraltı Kent Ormanı.
İzmir’de deniz seviyesindeki değişimin en çok İzmir Körfezi’ni etkileyeceğini vurgulayan ve raporun yazarlarından olan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Avcı da detaylı bilgiler aktararak özellikle Kordon’daki rıhtımın, dalgaları kıracak ve yansıtacak şekle dönüştürülmesinin çok önemli olduğuna, Karşıyaka’da mevcut düzenlemelere ek olarak, deniz seviyesinin değişmesinden sonra bir takım önlemlerin alınmasının gereğine, benzer şekilde Karşıyaka’dan Mavişehir’in batısına kadar devam eden bir set bulunsa da deniz seviyesindeki yükselme nedeniyle yeni önlemlere gerek duyulabileceğine dikkati çekiyor.
Raporu incelemeyi sürdürdüğümde, deniz seviyesi yükselmesinin, kıyı boyunca bazı alanların sular altında kalmasına ve tuzlu suların yer altı sularına karışmasına neden olacağının tahmin edildiğini, bu durumun tarımsal üretimimiz açısından ciddi sorunlar yaratabileceğini, örneğin ülke bazında düşünürsek Karadeniz’e akan akarsuların, deniz seviyesindeki değişimden kısmen etkileneceği, bunun deniz suyunun iç kesimlere ilerleyerek yer altı sularının tuzlanmasına neden olabileceği uyarısında bulunulduğunu görüyorum.
Yukarıda değindiğim iklim krizi sonucu oluşan ve oluşabilecek olumsuz etkilerini incelediğim konuların ne kadar gerçek olduğunu da geçtiğimiz hafta İzmir özelinde ve Türkiye genelinde yaşadığımız deniz kabarmaları olaylarının da bizzat canlı tanığı olduk.
İzmir Kordon’da denizin 1 metre kabarması sonucu apartmanların alt katlarının sular altında kaldığını, Karadeniz’deki bazı illerimizde denizin sahil otoyollarını kapladığını, TIR’ların ve kara araçlarının denizde yüzdüğünü gördük.
İklim krizi sonucu oluşan ve bugün bizim daha önce tanık olmadığımız bu tür olayları, sayıları artarak yaşamaya devam edeceğimiz apaçık ortada. Şu ana kadar yaşadığımız olaylar ilerisi için bunun göstergesi. 
Bir sonraki yazımda, konuyu ayrıntılı şekilde irdelemeye devam edeceğim.