Ankara Esenboğa Havaalanını bilenler bilir. Uzun bekleyişlerin son durağıdır. Ayrılıktan ilk çıkış, kavuşmaya ramak kala olan o kocaman bina… 

Yanık kokulu özlemlerin havaalanıdır Esenboğa.

Bilenler bilir; yutkunmakta zorlandığınız düğümdür.

Kendisi ile kimi zaman hüzünlü kimi zaman mutlu birlikteliğimiz olmuştur. 

Titreyen ışıkların altında, dolup taşan yalnızlık, bekleyişin sessiz çığlığı gibidir. İnsanlar geçip giderken, birbirlerine sımsıkı sarılmış âşıkların arasında kaybolursun. Her yolcu kendi hikâyesinin birer kahramanıdır. Yorgun gözler, umut dolu bakışlar, birçoğunun gönlünde kocaman birer gelecek…

Yine yorucu ama güzel bir Ankara seyahati sonrası, uzun bekleyişlerin salonu olan ve koca bina içinde tek sigara içmeye müsaade edilen alanda beklemeye başladım. Uzun ince bir masa etrafında insanlar telefonlarını, prizlere takmış şarj olsun diye bekliyorlardı. Uzun ince masada boş bir sandalye bulup telefonu şarj etmek için oturdum yanlarına. Telefon şarj olmaya başlamışken hemen yan tarafta soğukta titreyerek sigara içenlerin arasına katıldım. Üşürken, kendimi nikotinle ısıtabilmek için. Sigaramdan bir nefes çektim. Dumanlar hayallere karıştı. Onca yıldır gidip geldiğim, uzun saatlerce uçağın gelmesini beklediğim, defalarca sigara içtiğim yerde başımı kaldırdığımda ilk defa gördüğüm bir şey oldu. Aslında yukarıdan gelen kuş sesleriydi dikkatimi çeken.  Çatının kenarlarına sivri demirler monte edilmişti. Kuşlar gelip yuva yapmasınlar diye. 

Demirlerin üzerinde yaşamayı öğrenen kuşlar, onlarca yuva yapmış olmalıydı oraya çünkü sayıları epey fazlaydı. Uzunca bir süre sadece onları izledim. Ankara’nın bürokrasi havasını kentin her metrekaresinde hissedebilirsiniz.  Havaalanın çatısına döşenen demirlerde bile. 

Onca bürokrasi, onca zorluk, sivri demirler, Ankara’nın çorak toprağında kendilerine yaşam alanı edinmişti güvercinler. Zorluklara karşı yılmamış, tüm zorlukların içerisinden zaferle çıkmışlar ve hatta aile olmayı, mutlu olmayı becerebilmişlerdi. En ilginç olanı da sivri demirler varken nasıl oraya konabileceklerini öğrenmişlerdi.

Her hikâyenin bir sonu vardır, değil mi? Uçuş saati geldi ve ben güvercinlere olan hayranlığımı cebime koyarak oradan usulca uzaklaştım.

Bugün benim doğum günüm.  Geriye dönüp baktığımda; mücadele ettiğim de oldu vazgeçtiğim de. Bunca yıl yaşanmışlık sonunda öğrendiğim en önemli şey;  hayatın aslında sadece size kattığı güzel anlar ve insanlardan ibaret olmasıydı. Ama öğrenmem gereken birkaç şey daha varmış.

Zaman göz açıp kapayıncaya kadar geçip giderken onlarca zorluk çıkıyor karşımıza ve çıkacakta. İşte tam bu anda güvercinlerden feyz almak gerekiyor. Kendilerine, imkânsızlıklar içinde imkân yaratan güvercinlerden. 

Evet, bugün benim doğum günüm ve güvercinleri düşündüğümde mutluyum. Mutsuz olmak için çok kısa olan zaman içinde mutlaka bir çözüm yolu vardır. Ne ile nasıl mücadele edeceğimizi bilirsek eğer zafer kaçınılmazdır.  

Zorluklar, genellikle beklenmedik veya istenmeyen durumlarla karşılaştığımızda ortaya çıkarlar ve çeşitli şekillerde karşımıza çıkabilirler. Zorluklarla mücadele etmek, insanın içindeki güçlü yanları keşfetmesine, problem çözme yeteneklerini geliştirmesine ve kişisel büyüme sağlamasına yardımcı olabilir. Bu süreçte insanlar, kendilerine güvenmeyi öğrenir, dayanıklılıklarını artırır ve esnekliklerini geliştirirler. Zorluklarla başa çıkmanın bir yolu da öğrenme ve gelişme fırsatlarına dönüştürmektir; çünkü her zorlukla karşılaştığımızda, yeni bir şeyler öğrenme ve kendimizi daha iyi tanıma şansı buluruz.

Ancak zorluklarla mücadele etmek kolay değildir. Bu süreçte insanlar çeşitli duygularla karşılaşabilirler: korku, endişe, umutsuzluk, stres gibi. Önemli olan, bu duyguları kabul etmek, onlarla başa çıkmak için sağlıklı mekanizmalar geliştirmek ve olumlu bir tutumla hareket etmektir.

Hayat aslında alternatif üretmekle, zamana bırakmak arasındaki kararı iyi verebilmektir. Ve güvercinler boşa geçirecekleri bir zamanları olmadığından alternatif üretmişlerdi. 

Hayatta her zaman bir çözüm ve alternatif bir yaklaşım vardır. Hayat vazgeçmeyenler için kazanılması gereken bir zaferdir. 

 Bunu kim mi öğretti bana? Güvercinler…