Acı çekmek özgürlükse, özgürüz ikimiz de…

“Acı çekmek insanı olgunlaştırır, büyütür, tecrübe sahibi yapar” derler. Hatta en iyi öğretmen olduğu bile söylenir. Edebi eserlerin çoğunluğu çekilen acılar üzerine yoğunlaşmıştır. Şiirde, kitapta dile getirilen acıları kendi acımız gibi sahipleniriz. Hele bir de şarkı olup notaya döküldüyse. Off ki ne off…

Acılarımızı ölçmeye çalışırız; dünyadaki en büyük acının evlat acısı olduğunu söylerler mesela. Peki ya, bir evladı diğer evladını öldüren anne babaların acısı? Demek ki;  acıdan büyük başka başka acılar var. Ölçülebilir bir şey değil. Filistinli bir çocuğun savaşta öldürülen ailesi için çektiği acıyı düşündüğünde,  oğlunu teröre şehit vermiş bir annenin gözyaşı süzüldüğünde, boğazımız düğümleniyor değil mi?

“Senin derdin dert midir benim derdim yanında

Hiç kimse de gördün mü böyle dert hayatında…”

Acının başladığı yer, sözün bittiği yerdir…

Acı, çoğu kimse için vazgeçişlerin başlangıcıdır. Hissizleşir, bir süre sonra gülmeyi unutur. O kadar acımıştır ki kalbi, artık eksik değil yoksundur. Acı bedene sirayet eder: yemelerden içmelerden kesilir, sessizleşir, kimsesizleşir. Anlatmaya mecali yoktur, dinlemeye de…   

Acıya ait en büyük hata insana ait olduğunu düşünmektir. Ancak ne var ki hayvanların da acı çektiğini biliyoruz. Sahibi vefat edince mezarından ayrılmayan köpekler, hastane kapısında sahibinin iyileşmesini bekleyen köpekler ve bunlar gibi hayvanlara dair birçok örnek yaşanmışlık hepimize vicdanın ne olduğunu, acının sadece insanlara ait olmadığını bizlere gösterdi. 

Ama bilmediğimiz bir şey vardı. Ve bunu bilim adamları bize ispatladı. Bilim adamlarının yapmış olduğu çalışma bitkilerin de acı çektiğini ve hatta budanan ağaçların acı çığlıkları attığını ortaya koydu. Duyarlı ses sistemleri gerçekleştirilen araştırmada bitkiler saldırı altında olduklarında farklı sinyaller veriyorlar. Bu sinyaller bitki acı çektiğinde çığlığa dönüşüyor. Araştırmacı Dr. Frank Kühnemann şöyle diyor: "Bir bitki ne kadar strese maruz kalırsa, sinyal de o kadar şiddetleniyor."

Almanya'nın Bonn kentinde bulunan Bonn Üniversitesi’nin Uygulamalı Fizik Bölümü'nden araştırmacılar, saldırı altındaki bitkilerin tüm yüzeylerinden kendilerini korumak için etilen isimli bir gaz salgıladıklarını keşfetti. Acıya karşı bitkiler kendilerini korumaya alıyorlardı.  2014 yılının temmuz ayında Oecolagia dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre bilim insanları tarafından "Arabidopsis Thaliana" bitkisinin, üzerine yerleştirilen tırtılların ısırıklarına ve ısırılma hissine karşı savunma tepkisi olarak hardal yağı salgıladığı görülmüştür.

Bu çalışmaların temeli ilk olarak 1966 yılında atılmış. Çalışmaların sonucu “Backster etkisi” olarak adlandırılmış. Aslında hepimizin bildiği, aşina olduğumuz bir sonuç çıkıyor, ilk olarak yapılan bu araştırma sonuçlarında. Sevgi iyileştiriyor. Hani büyüklerimiz bitkiler ile konuşur, onlar da bir sürü çiçek açar ya işte tam olarak bu sonuca varılıyor.

Cleve Backster’ın 1966 yılında yapmış olduğu inceleme; "hücresel düzeyde ilkel algılama" olarak sözünü ettiği bitkisel duyarlılık günümüzde Backster etkisi ve bitkisel psişizm adları altında incelenmektedir.  Yalan makinesinin de mucidi olan Backster bu makine ile ilgili ilk çalışmalarını bitkiler üzerinde gerçekleştiriyor. Yalan makinesinin elektrotlarını bitkilere bağlayarak yaptığı ilk deneylerde, makinenin ibresinin insanların heyecan halleri sırasında çizdiği çizgilere benzer çizgiler çizdiğini saptamıştır. Örneğin bir tehdit veya yaşamsal bir tehlike karşısındaki insan ve bitkinin heyecan halleri esnasında ibre aynı zikzakları çizmekteydi. Ayrıca bir bitki, önceden bir yaprağını kesmiş olan insan tekrar kendisine yaklaştığında ibre yine bu zikzakları çizmekteydi; yani bitki o kişinin kendisine yaklaşmakta olduğunu hem hissedebiliyordu, hem de o kişiyi unutmamış olduğunu gösteren bir belleğe sahip olduğunu gösteriyordu. Ayrıca Backster, deney sonucunda bitkilerin; hislerinin olduğu, sevinç, üzüntü, korku vs. duyguları hissedebildikleri ve tepki verebildikleri hatta korkudan bayılabildikleri, insanları ve olayları hafızalarında tutabildikleri, müzik zevklerinin olduğu, düşünceleri okuyabildikleri, diğer bitkilerle paylaşabildikleri ve enerji yayabildikleri gibi birbirinden enteresan sonuçlara ulaşmıştır. Araştırmalara göre en duyarlı bitkiler ise kaktüslermiş. 

Acı ayırt etmeksizin öğretiyordu… İnsan öğrenmekten kaçınırken, doğa sarıp sarmalamayı, acıdan ders almayı öğrenmişti bile. 

Bir buket çiçek alırken o bitkinin çektiği acıyı hatırlamanızı öneririm. Sizin mutluluğunuz başka bir canlının mutsuzluğu olmasın. 

En ilginç olanı da insanlardan farklı olarak bitkilerin diğer bitkinin acı çektiğinin farkına varması ve ona yardım etmek için çaba göstermesi. Düşünsenize ormanda kesilen kütükler nasıl yeniden yeşeriyorlar.    Bitkiler birbirlerine kökenleri ile su ve enerji iletiyorlar. Diğer bitkiye şifa olabilmek için köklerinden birbirlerine bağlılar. Birbirleri ile bilgi alışverişi yapan bitkiler, birbirlerine kucak açan hayvanların dünyanın birçok yerinde devam eden insan vahşetine örnek olması dileğiyle… İnsanların, katlettiği doğadan öğreneceği o kadar çok şey var ki.