Vatanımızın kurtarıcıları Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının canlarını hiçe sayarak bizlere armağan ettiği Cumhuriyet’in yegane varisi olan çocuklarımızın günü, 104 yıldır olduğu gibi olağanüstü bir coşkuyla kutlandı. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ulusal bayramı olma niteliği taşıyan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, kırmızı beyaz bayraklarla meydanları dolduran Türkiye Cumhuriyeti’nin ve tüm dünya çocuklarının günü. Bu güzel günde, geleceğin neferleri olan çocuklarımızın yanı sıra, hala savaşlar, yoksulluk ve şiddet gibi konularla boğuşmak zorunda kalan küçücük bedenler de hayatımızın bir gerçeği olarak bugün bir kez daha bir tokat gibi yüzümüze çarptı. Ailesini geçindirmek için okulunu yarıda bırakarak çalışmak zorunda kalan, ego ve güç istekleri nedeniyle bir türlü barışın sağlanamadığı ülkelerde ailelerini kaybeden, can veren o küçük bedenler ve Türkiye’de de maalesef sıkça gündemde yer bulan şiddet ve taciz vakalarının muhatapları olarak başrollerde olan çocuklarımız. Bu bayram gününde, bu satırları okumaktan rahatsız olabilecek okurlarımızdan özür dileyerek, bu gerçekleri de bir kez daha anlatmak, hatırlatmak istiyorum..

Geçen yıl yaşadığımız o acı 6 Şubat gününde, geleceğimizin binlerce ışığını, bir dakikada toprağa vermek zorunda kaldık. Tüm ülke olarak ciğerimizin yandığı o günün ardından, ülkemiz yavaş yavaş toparlanmaya çalışsa da, artık her 23 Nisan’da buruk bir sevinç yaşayacağımız da su götürmez bir gerçek. Öte yandan yakın geçmişte başlayarak hala devam eden, her gün yüzlerce çocuğun hayata en acı şekilde veda ettiği savaşlar, her gün ağırlaşan ataklarıyla devam ediyor. Tüm bunların yanında, kendi ailesinden, annesinden, babasından, kardeşlerinden, amcasından, dayısından. En yakınlarından gördüğü şiddet ve taciz olaylarına katlanmak zorunda kalan çocuklarımız da kapalı kapılar ardında bu koca hayattaki yaşam mücadelesine devam etmeye çalışıyor. Evet, 23 Nisan tüm çocukların bayramı ancak, en çok da bu çocukların kutlaması gereken bir bayram. Yetişkinler olarak, geleceğimize sahip çıkmaz, çocuklarımızı aydınlıklar içinde büyütmez, onlar için elimizdeki tüm imkanları seferber edemez isek, geleceğimizin ışığı söner, pusulamız şaşar. 

Çocuklarımızın da geleceğin ışığı olduklarının bilincinde yetişmesi ve açılan bu yolda, gösterilen hedefe, durmadan yürümeleri gerektiği öğretilmelidir. Büyük yol göstericimiz, Ata’mızın da söylediği gibi, “Küçük hanımlar, küçük beyler... Sizler hepiniz, geleceğin bir gülü, yıldızı, bir bahtın aydınlığısınız. Memleketi asıl aydınlığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız”