Hükümetin iki yıldır inatla sürdürdüğü bir uygulaması var:
Yıllık kiraları yüzde 25’de sabitlemek.
Arz talep kanununu hiçe sayan, enflasyon gerçeğini görmezden gelen bu uygulama, elbette kiracıları savunmak için yapılıyor ama ortaya bir de konut sahiplerinin mağduriyeti çıkıyor.
Bu ülkede kira geliriyle geçinen milyonlarca insan var.
Türkiye’de zengin kesimin en önemli argümanıdır bu.

1549647
İzmir’imizde yıllardır başarılı hizmetler sunan bir belediye başkanımızın; her yıl en çok kira geliri vergisi ödediği için ödüllendirildiğini unutmayalım.
Adam emekli olmuş, vaktiyle buna imkan verdiği için kıdem tazminatıyla bir ev alıp kiraya vermiş, emekli maaşına destek olsun diye.
Onun günahı ne?
Bir dostumun 100 daireli rezidansı var, oturduğum ilçede. Hepsi de kirada. Rayiç kira bedeli 20 bin lira olmasına rağmen, çoğundan 3 bin lira alıyor. “Ben, dededen kalma arazimi satıp bu rezidansı yaptım. Biraz olsun kazanmak hakkım değil mi?” diye yakınıyor.
Ama bu konuda direten hükümet, vakıf kiralarını yüzde 200 artırabiliyor. Onda sınırlama yok. “O vakıf” diyor, çıkıyor işin içinden.
Şu anda Türkiye’de yüzbinlerce Vakıf taşınmazı var. Kiracılarının hepsi burnundan soluyor, biline…

Harca harca bitmez

Düne kadar kaymakamların özel ödenekleri yoktu. Konuklarının çay, kahve gibi harcamalarını ya ceplerinden, ya da Sosyal Yardımlaşma kasasından; o da Mütevelli Heyeti’nin külliyet rızası olunca karşılarlardı.
Cenazelere çiçek gönderemezlerdi, keza konuklarını yemeğe çıkaramazlardı.
Şükür(!), bu sıkıntı açıldı, geçen yıl kaymakamlara yıllık 15 bin lira civarında bir örtülü ödenek hakkı çıktı.
15 bin lira.
Günde 35 lira gibi bir şey.
Harca harca bitmez.
Öte yandan aynı coğrafyada belediye başkanlarının yıllık örtülü ödenekleri 50 milyon TL’ye kadar yükselebiliyor. Hatta çoğu yerde geçiyor da.
Buna Özel kalem giderleri diyorlar. Sorgu yok, sual yok.
Faturasını al, yeter.
O 50 milyon TL, daha çok ağırlamalara gidiyor. Sonra düğün ve cenazelere çiçek göndermelere, özel hediyelere falan. Tek kuruşu, vatandaşın rızasına ve çıkarına dayalı değil.
Böyle bir ülkede yaşıyoruz.

Memur-işçi farkı

Memur, tek parti döneminin parlattığı bir kimliktir. Çünkü o dönemde memur, devletin kuruluşunda rol alan kesim olarak da kabul edilirdi ve bu yüzden hep korundu.
Maaşı hep ödendi, suç işlese öyle hemen sorgulanmadı, cezalanmadı. İşinden kovulmadı.
İşçi, tek parti döneminde de, sonrasında da memura göre ikinci sınıf muamelesi gördü. Geleceği; patronunun iki dudağı arasında oldu. Kovuldu, parasını alamadı.
Memur yeşil pasaport alırken o kırmızıya razı oldu.
Sonuç: Memur emeklisine yüzde 49 kusur. İşçi emeklisine yüzde 37 kusur.
Çok partili dönemde olsak da değişen yok.

İBRAHİM ORMANCI

Doktorda sıra beklerken Nezaket Kaba isimli bir kadının sırası yandı. Nedense sesli güldüm. Nezaket Kaba. Ha ha ha!
***
Dağlarına BAHAR gelmiş memleketimin. Bahar dediysem dağcılığa heves eden bir kızcağız!
***
Bülbülüm altın kafeste. Her dakika feys'te!
***
Ülkemizde HANELERDE türlü türlü BAHANELER dillendiriliyor!
***
Kul Hakkı, Kul hakkı. Her şeye razı olan fodul HAKKI!