AFAD uyardı, Büyükşehir Belediyesi uyardı:
“Fırtına olacak, tsunami bekleniyor, sel baskınları zarar verebilir.”


Ve özellikle Alsancak halkı uyarılıyor. Araçlarınızı çekin diye.
Neredeyse kimse dinlemiyor, olanlar oluyor.
Ve hemen Tunç Soyer, hedef tahtası yapılıyor:
“Tunç Soyer’in İzmir’ini su bastı.”
Tamam, kanal sistemi yeterli değil. Benzeri Bornova, Karşıyaka ve Buca’da da yaşanıyor ama olağanüstü durum diye bir şey var.
Cumartesiyi pazar gecesine bağlayan gece olan da buydu. Kelimenin tam anlamıyla bir afet yaşandı, alçak semtler, zarar gördü. Hem de ne zarar.
Soyer’in yerine kim gelse, ileride benzeri yaşandığında mutlaka “Takdiri İlahi” diyerek geçiştirecektir.
Ucuz muhalefet diye bir kültür geliştirdik. Böyle durumlarda kullandığımız, inanmamamız gerekene inanarak kendimizi bile kandırdığımız bir kültür bu.
Ne yapsak yok edemiyoruz.

Bize çok görülen konfor

Kent insanının yerel yönetimlerden beklediği en önemli işler yol, su, ulaşım ve sağlıklı bir çevre.
Bunlar yoksa ve olamıyorsa istediğiniz kadar konser düzenleyin, istediğiniz kadar entelektüel toplantılar düzenleyin, sosyal anlamda istediğiniz kadar çok güzel işler yapın; o kent insanına yaranamazsınız.


Ulaşım, artık büyük kentlerde sorunların en önemlisi olarak öne geçmiştir ve yerini de korumaktadır.
Altyapı eksiklikleri, bütçe, planlama gibi pek çok sebep ve bahane bu sorunun çözümündeki zafiyeti masum gösteremez.
Metro, İZBAN, metrobüs, tramvay gibi alternatif uygulamalar, sorunu sadece hafifletmeye yarıyor. 
İzmir’de 1970’li yıllarda da bu sorun çok yoğun yaşanıyordu. Sonraki her on yılda da hep artarak yaşandı ama hiçbir zaman vatandaşa rahat nefes aldıracak noktaya gelmedi.
Kuyruklar, itiş kakış, istiap haddini aşan taşımalar, hep şikayet konusu oldu. Artan nüfus, sorunu hep tetikledi. Ama sorun hiç birinci sıraya taşınmadı. Masal anlatılarak geçiştirildi.
Bize Avrupalı gibi yaşamak çok görüldü.

“Bende biter” sektörü
Bu abiler ve kuruluşlar, en çok da sivil toplum örgütleri, bu mevsimde ortaya çıkar.
Seçimin bütün sürecini kendilerinin yönettiğini sanırlar.
Karşı komşusunun bile tanımadığı abi, seçimde kullanacağı tek oyu olsa bile “Bende biter” diyebilir ve sonrasını şöyle getirir:
“Adayı bir göreceğiz. Masaya yatıracağız. Ona göre karar vereceğiz.”
Bu cümlenin çoğulunu da o mahut sivil toplum örgütleri yapar ve bunlar, kendinden menkul güçlerini öylesine inandırıcı hale getirirler ki, cümle alem şaşar.
Partili görüşü, seçmen tercihi onlar için fuzuli şeylerdir.
Pazarlıkçıdırlar, dizayn edicidirler ve hepsinden önemlisi öz güven sahibidirler.
Bu abiler ve bu kuruluşlar, her yerel seçim öncesi kafa bulurlar, parsayı toplarlar ve bir sonraki seçime kadar da kuluçkaya yatmayı ihmal etmezler.

Nasıl bir ülkeyse artık burası.  Kimisi kendini AZINLIK hissediyor. Kimisi de AZGINLIK peşinde!
***
Fazla ilgi depresyona sokuyormuş. İnanmam. Bence asıl fazla bilgi depresyona sokar insanı. Hatta kafayı tırlatır insan!
***
Ülkemizde VİZYON sahibi siyasetçiler yerine TELEVİZYON'da atıp atıp tutan siyasetçiler revaçta!
***
Kadınlar hep, yağmurda yürümenin romantiklik olduğunu düşünür. Oysa erkekler için durum farklıdır. Erkekler jest olsun diye şemsiyeyi kadınlara tutup, kendileri ıslanırlar da ondan!
***
Her gün, her şeyin fiyatı artıyor. Çocukları gelecekten umutsuz. ZAM-ANE gençleri!