10 Kasım. Yaptığı devrimle dünya halklarına örnek olmuş mavi gözlü dev adamın ölümsüzleşmesinin yıldönümü. Işıklar içinde uyusun. O’na olan minnettarlığımızı ancak ülkemiz ve insanlık için çalışarak ödeyebiliriz.

Benim içim rahat. Çünkü Atatürk’ün bizlere emanet ettiklerine hep saygı duydum, hiç ihanet etmedim, bu doğrultuda ülkem ve insanlık için 38 yıldır çalışıyorum ve ölünceye kadar da çalışacağım. Bu kapsamda bu güzel toprakların her yerinde binlerce köyde çalışmalar yaptım.


 Emekli olduktan sonra çalışmalarımı çeşitli grup ve derneklerle dayanışma içerisinde daha da büyüttüm. İşin içine gazetecilik ve yazarlığı da katarak bütün güzel insanlara ulaşmaya çalıştım.

Bu çalışmalarda benimle 7 yıldır dayanışma içerisinde olan başta Tunç Soyer’e ve diğer bütün yerel yöneticilere ve kişilere çok teşekkür ediyorum. Bu verimli çalışmaları hep birlikte tek yürek olduğumuz için başardık.


Atatürk "Beni Türk hekimlerine emanet edin” dedi. O hekimler şimdi tükeniyorlar ve ölüyorlar biz yaşayalım diye. Ama korona salgınından dolayı ölmeleri meslek hastalığı sayılmıyor. Hangi nedenle ölürlerse meslek hastalığı sayılacak? Hekimlerin değil de kimlerin ölümleri meslek hastalığı sayılacak? Dünyada canlı-insan yaşamından daha önemli ne vardır? Hangi meslek hekimlikten daha değerlidir.

Atatürk çocuklara ve gençlere bayram hediye etti. Gülüp eğlensinler diye değil! Onların çok önemli olduğunun hep hatırlanması için. Şimdi o gençlerin ve çocukların gelecekteki yaşam hakları bir bir ellerinden alınıyor. Onların yaşamaları için gerekli olan yerel tohumlar, sular ve topraklar bir birçok büyük pazarlarda sessizce satılıyor. Yerel tohum tam bağımsızlık demektir. Topraklar sadece savaşlarda kaybedilmez. Susuz bir yaşam asla mümkün değildir.


Atatürk kurtuluş savaşını Alevi, Kürt, Türk ayırt etmeden bu topraklarda yaşayan bütün halkların tek yürek olmasıyla kazandı. O şehitler şimdi Çanakkale’de koyun koyuna yatıyorlar. Fakat oraları gezen milyonlarca insan bunu göremiyor. Bu yüzden tam da birilerinin istediğini yapıyor ve bölünüp parçalanarak birbirlerini ötekileştirip düşman olabiliyorlar. Oysa düşman bellidir ve İstiklal Harbi’ndeki aynı düşman iş başındadır.

10 Kasım yas günü değildir. Atatürk’ün bize emanetlerine ne kadar sahip çıktık bunun özeleştirisini yapma ve kendimizi sorgulama günüdür. Ben doğayı insanları ve yaşadığım toprakları sevmeyi ailem, Atatürk ve Nazım Hikmet’ten öğrendim. Ölünceye kadar da bu sevgim devam edecektir. Ülkemizde sadece bir avuç yerel tohum, birkaç karış toprak ve birkaç cılız dere kaldı neredeyse. Ya tam bağımsızlık için İstiklal Harbi’ndeki gibi birbirimizi ötekileştirmeden gerçek düşmanı görerek dayanışma içerisinde güç birliği yapmak için tek yürek oluruz. Ya da her şeyimizi tamamen kaybederiz. Bunun başka bir yolu yoktur.


Doğru yolu Atatürk bize yıllar önce göstermiştir. Bu topraklarda yaşayan herkes dayatılanlara karşı tek yürek olmalıdır.

Yıldızlar yoldaşın olsun koca yürekli dev adam…