8 Mart Dünya Kadınlar Günü veya diğer bir adıyla Dünya Emekçi Kadınlar Günü, 100 yılı aşkın süredir kutlanan bir gün. Ancak bugünün asıl anlamı, aslında kutlama değil. Bütün dünyada ses getiren kadın hakları eylemlerinin başladığı gün olarak kabul edilen 8 Mart, 1908 yılında New York’ta çalışan emekçi kadınların daha kısa mesai süreleri, daha yüksek maaş ve seçme hakkı talep etmesiyle başladı. Devamında birçok ülkede 8 Mart kadınların haklarını kazandığı gün olarak kabul edilmeye başlandı. 1967 yılında feminist hareket tarafından benimsenmeden önce kadınların hakları çoğunlukla sosyalist hareketler ve komünist ülkeler tarafından destekleniyordu. Günümüzde ise 8 Mart tüm dünyada kadınların hakları için kutlamadan ziyade mücadelelerini tek ses tek yürek olarak duyurduğu gün olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bunlara rağmen kadınlar, yaşadığımız bu dönemde bile, haklarından mahrum kalmaya devam ediyorlar. Birçok sektörde hala “Cam Tavanlar”a takılan kadınlar, siyasette, ekonomide, sanayide, eğitimde, sağlıkta, kısaca tüm alanlarda erkeklerin egemenliğini yıkmaya çalışmaya devam ediyor. Özellikle Türkiye’de hala kadınlar, çalıştıkları sektörlerde görülmemeye, sindirilmeye çalışılmaya devam ediyor.

Kadının toplumdaki rolü ve çalışma hayatı ile ilgili konu üzerine binlerce hatta yüz binlerce makale ve kitap yazılmış, kadınların toplumdaki yerleri defalarca irdelenmiştir. Yazar Lucie Drechselova’nın, bu konuyla ilgili yazdığı ‘Türkiye’de Yerel Siyasette Kadınlar- Dışlanma Döngüleri’ kitabında bahsettiği üzere; Türkiye’nin modern siyasi tarihi boyunca -bir tür “devlet feminizmine” rağmen veya onun da katkısıyla- kadınlara dönük bir dışlanma döngüsünün işlediğini ve kadın düşmanı parti yapıları ve kadın kollarının “dayanılmaz zayıflığının” yanı sıra, yerel siyasetin yapısal sınırlılıklarının da bunda payı olduğunu söylüyor. Yazar, “Dışlayıcı mevcut mekanizmalara rağmen, kadınların siyasi patikaları, hırsları, kararlılıkları ve şimdiye dek Türkiye bağlamında nispeten az bilinen, bireysel ve kolektif faillikleri ile çizilmiştir. Kadın yerel siyasetçilerin çok çeşitli siyasi kariyer yolları, yalnızca ilerlerken önlerine çıkan zorlukları değil, aynı zamanda kadınların başvurdukları eylem stratejilerini ve siyasi kariyerlerini kendi elleriyle çizme kapasitelerini de ortaya koymaktadır” diyerek, kadının yerel siyasetteki dışlanış rollerinden bahsediyor. Günümüzde, kadınların siyaset yapısı içerisinde ilerleme kaydettiği görülse de, halen daha görebildiğimiz üzere Türkiye’de genel ve yerel siyasette kadınların söz hakkı erkeklerden az olup, siyasetin asıl önemli yapıtaşlarında halen daha, erkeklerin egemen olduğunu görmekteyiz. Siyaset, kadınlar için hala engellerle dolu bir mayın tarlasından farksız. Hatta yerel seçimler yaklaşırken görüyoruz ki, kadınların sayısının artırılması bazı partiler için büyük bir PR çalışmasından öteye gidemiyor. Patilerde kadınların sadece kadın kollarında aktif olabilmesi, parti başkanlığı, parti sözcülüğü gibi yüksek mevkilerde söz sahibi olabilmesi için çok büyük engelleri aşmaları gerektiği aşikar. Türkiye 100 yılı bitirirken, yerel seçim havası parti içyapılarında yerlerini sağlamlaştırmaya çalışan kadınların mücadelesini en yakından görmemizi sağlıyor. İlerleyen dönemlerde ne olur bilinmez ancak Türkiye’de ve tüm dünyada kadınların siyasetten ekonomiye, eğitimden sağlığa tüm iş kollarında kendilerini en özgüvenli şekilde gösterdiği, erkeklerle eşit haklara sahip oldukları bir dünya düzenine geçilmesi, tüm kadınlar olarak en büyük temennimiz.