Geçenlerde “İKEA Etkisi” diye bir şey okudum. İnsan psikoloji/beyni ne garip Allah aşkına… Her gün yeni bir şey öğreniyoruz. Uzayın boşluğu, denizlerin derinliği, uzaylıların varlığı gibi hala çözülemeyen başka bir bilinmeyen de insan beyni ve psikolojisi. Günden güne öğrendiğimiz yeni bilgiler ile bizi şaşırtmaya devam eden beyin ve psikoloji tam olarak ne zaman anlaşılır bilemiyorum. Aslına bakarsanız tam olarak anlaşılabileceğini de düşünüyorum. Çünkü gerçek her zaman bildiğinden daha fazlasıdır. 

Bir yemek firması aç pişir gibi bir kek karışımını piyasaya sürüyor. Müşterinin yapması gereken ise sadece aldığı ürüne su ekleyip fırına vermek. Çok pratik olan bu ürün nerdeyse hiç satılmıyor. Firma batmak üzereyken yapmış olduğu bir çalışma ile sorunun kaynağını tespit ediyor ve kek karışımını yeniden düzenleyerek piyasaya sürüyor.  Bu sefer müşteri, aldığı karışıma yumurta ve hamur kabartma tozu eklemek ve karıştırmak zorunda kalıyor. Birincisine göre daha karmaşık olan bu karışım ise satış rekorları kırıyor. 

Garip değil mi? Az da olsa insan emek harcayarak elde edeceği ürünü seçiyor. “Bu benim emeğim, ben yaptım” diyebilmek için. İşte buna İKEA etkisi deniliyor. IKEA etkisi; tüketicilerin yaratımında kısmen katkıları bulunduğu ürünlere orantısız şekilde yüksek değer vermelerini açıklayan bilişsel eğilim. Buna göre insanoğlu üretiminde katkısı bulunduğu ürünlere daha fazla değer verip onları el üstünde tutuyor.

İKEA firmasında da, satışa çıkartılan ürünler neredeyse kullanıma hazır olarak satılmasına rağmen müşteriye “Ben yaptım benim emeğim” deme fırsatı vererek, dünya piyasasında söz sahibi olmuş durumda. Binlerce mağazası olan İKEA, insan psikolojisinden yola çıkarak böyle bir satış politikası belirliyor. Onun içindir ki, satış ve pazarlama teknikleri, müşteri psikolojisi/deneyimleri için araştırmalar yaparak günden güne firmalar kendilerini geliştirirler. Gelişebilmek içinde insan davranışları ve düşüncelerini incelerler. 

Emek verilmeyen şeyin kıymetsiz olduğunu bize gösteren en güzel uygulamadır İKEA etkisi. 

Sanırım bu tüm canlılar için böyle. Kedimiz; Dobby Bey olur kendileri, sabah uyandığında benim yanıma gelir. Birkaç mırıldanma, azıcık bacaklarıma sürtünme sonrasında sevilmek ister. Üstüne düşeni yapmıştır ne de olsa. Emek vermiş ve emeğinin karşılığını: sevgi, mama ve su olarak istemektedir.    Verdiği emek sonrası söz hakkı, isteme hakkı olduğunu düşünür.   

Ne için olduğu önem arz etmeden; üretmeyen, düşünmeyen, günün getirisi götürüsünden fazla olan, kendisi için bile emek harcamayan, muhalefet olma fikri ile sadece yorum yapan ve eleştiride bulunanlara tavsiyemdir. İkea etkisinde olduğu gibi az da olsa emeğiniz olsun, olsun ki; yorum yapma hakkınız da olsun! Emek vermeye başladığınızda değer de veremeye başlayacaksınız. 

Kendi yaptığın/emek harcadığın şeylerle çok daha fazla değer verdiğinizi anlatan İkea etkisini düşündüğünüz zaman hayatınızın her alanında ne kadar etkili olduğunu hemen fark edebilirsiniz.

Bu etki sadece ticaret için geçerli olan bir etki değildir. İnsan ilişkilerinden, aile ilişkilerine, aşk ta dâhil olmak üzere devlet ve siyaset içerisinde yer almaya ve hatta birey ve toplum içerinde yaşamaya kadar aklınıza gelebilecek her etkileşimi içerisinde barındırır. İnsanın kendi hayatının basit bile olsa sorumluluklarını alması da bu etki altında hayattan aldığı tatmini arttıracaktır. Aynı zamanda hayatınızdan daha fazla tat alabilmek, hayatın size sunduklarının zevkine varabilmek için de yani kendiniz için de emek harcamanız gerekmektedir. İnsan zihninin zor olanı istemesi, kişinin kendi yaşamından keyif alması ile doğru orantılıdır. “Neden hep zor olanı seçiyorum?” diye kendinize sorduğunuz sorunun cevabı da burada saklıdır. 

Bir şeyin daha değerli olması için, bedel ödemek gerekir. Bu bedel emek, zaman, para veya bunların hepsi ile ilgili olabilir. Örneğin; bedava konsere gitmesen de olur, ama konser biletine para verdiysen o konser senin için daha bir değerlidir.

Çünkü emek vermek; bir şeyin kıymetini öğrenmenin, bilmenin zor yoludur. Kolay yol ise o şeyi kaybetmektir. Emek vermek, gönül vermekten sonra gelir. Gönlünüzü verdiğiniz ne ise onun için harcanan emek onu daha değerli kılacaktır. "Gitmeye değer yerlerin kestirmesi yoktur." demiş Paulo Coelho… Emek şart! Bu kendi yaşantınız bile olsa…

Gerçek bir aşk, gerçek bir dostluk, gerçek bir hayat yaşamak isteyenlerin hepsinin yapması gereken emek harcayıp, o değer için bedel ödemesidir. Emek vermediğiniz bir durum için söz hakkınız yoktur. Çünkü emeğiniz ve hatta sorumluluğunuz yoktur.

 Emek vermeden; “bu benim eserim, söz hakkına sahibim, yorum yapabilirim” gibi düşüncelerinizin olması hatalı ve eksiktir. Bizim eskilerin deyişi ile “Ne kaaa ekmek o kadar köfte be yaaa...”

Ylz der ki; Fiziksel ve düşünsel çaba harcamadığın her değer yok olmaya mahkûmdur.