Bazı kentler vardır, aradan yıllar geçse bile silueti değişmez.
Korunması gerekenler korunmuş, kent karakteri üzerinde oynanmamıştır.
Paris böyledir…Londra, Madrid, Barselona böyledir.
Ve bu kentlerde varoş oluşumuna tanık olamazsınız. Kent bütünlüğü esas alınmış ve konan çerçeve de muhafaza edilmiştir.
Çok değil; 30 yıl İzmir’den uzak kalanlar, geri döndüklerinde hiç bir şeyin değişmediğini görüyorlar. Ama onlardaki bu duygu ve algı, Avrupa’nın az önce saydığım kentlerinden çok farklı.
İzmir yerinde duruyor ama deniziyle, Atatürk Heykeli’yle, Fuarı’yla, Varyant’ıyla.
Ama öte yandan yeşil yok.
Yok edilmiş.
Deniz berbat.
Körfez de kent de kokuyor.
Kalabalık hak getire…
Bir karmaşa var ki evlere şenlik.
İzmir’e ne katılmış ki bu sürede diye soracak olsak, alacak cevap bulamayız.
Makyaj bile fark edilmiyor.
30 yılın bu kente kazandırdığı iki şey İZBAN ve tramvay.
…
İzmir, eskiden çok göç alırdı. Bu göçün önemli bölümü dikkat çekicidir:
Emekliler, yaşamlarının son demini burada geçirmek isterlerdi. Karşıyaka, tercih ettikleri bir ilçeydi hep. Bu heves giderek yok olmuşa benziyor.
…
Bu arada Basmane’de ‘Utanç Çukuru’ diye anılan boş alanın hali de hem bu kentte yaşayanları, hem de bu kenti sevenleri üzüyor. Bu çukur da 30 yılını doldurdu, kimsenin bir şey yaptığı yok.
Elhasıl; var olan İzmir sevgisi, yine var olan bir adam sendecilikle savaş halindedir.
Hayvan Hakları Kanunu
Hükümet, iyi bir şey yaptı, 5199 sayılı Hayvan Hakları Kanunu’nu çıkardı.
Detayları incelediğinizde bu kanunla hayvanlar gerçekten ciddi bir koruma altına alınıyor.
Bu da en çok hayvan severleri sevindirdi.
Ancak bu ülkenin kendine özgü şartları var.
Hayvan Hakları Kanunu, uygulamada zorluklar da içeriyor. Onca sokak köpeğinin kontrol altına alınamaması gerçeği ortada. İnsanlar, çeteleşmiş köpek grupları arasından geçerken tedirgin oluyor.
Ama hayvan severleri dinlerseniz; onların kimseye zararı yok.
Aksine hemen her gün vahşi bir köpek tarafından ısırılma olaylarına rastlıyoruz. Bu olayın mağdurları yakınmaya başladıklarında hayvan severler, kontrol edemedikleri bir öfkeyle ortalığı ayağa kaldırıyor. Bağırarak haklı olacaklarını sanıyor.
İki kefesi de dolu olan bir terazi bu.
Yasa, bu süreçte tartışılacak, yanlışlar görülecek, eksikler tamamlanacak. Ama yeni değerlendirmeler, her zaman uzmanlar tarafından yapılmalı ve akılcı uygulamalara geçilmelidir.
Türkiye, sokaklarında en çok başıboş köpek ve kedi dolaşan bir uygar ülke konumunda. Daha uygar bildiğimiz Batı ülkelerinde sahipsiz sokak köpeklerini ne yazık ki öldürüyorlar. Bizde de bir zamanlar belediyeler bu yola başvurarak büyük yanlışlar yaptılar.
Asıl olan, hayvanlarla dost olarak yaşamak. Onları aramızda yaşatırken bizlere zarar vermeyeceklerine emin olmak. Daha bu noktaya gelmedik. Gelmemiz de zaman alacak. Bu süreçte hayvan severlerin de yetkililere yardımcı olmaları, ‘seslerini yükseltmeden’ çözüme destek vermeleri gerekir.
Türkiye’de hayvan sevgisi giderek artıyor. Bu sevginin, insanları stresten uzaklaştırmada çok etkili olduğunu bilenlerdeniz. Bu süreç, çözüm ve sonuca ulaşma süreci olmalı.
Belediyelerde çalışmak
İş arayan gençlerin ilk tercihi bir belediyede çalışmak.
Daha parlak teklifler yapılsa da onlar belediyelerde çalışmayı çok önemsiyorlar.
Aslında bu aşırı talep tahlil edilmelidir.
Neden?
Cevabı kolay.
Belediyelerde beden gücü hariç diğer işlerde çalışmak-eğer sorumluluk yüklenilmemişse- o kadar da zor değildir.
Belediyelerde çalışma isteyen gençler, belli ki bu kurumlara girip çıkıyor.
Rahatlığı, alınan maaşları biliyor.
…
Tahlil çalışması başlatılmadan söyleyeyim:
Partisi hangisi olursa olsun belediyeler, maalesef bir istihdam cennetidir ve beş yılı garanti olan bir ‘keka’ çalışma ortamıdır.
‘Keka’ diyorum… Kadrolar öylesine şişirilmiş ki, size iş sırası bile gelmiyor.
İşsiz gençlerdeki bu algı, aslında bu mesajın bir özetidir de.
Vaatler sonunda tutuluyor, kadrolar şişiriliyor ve belediyeler her işsizin rüyası haline geliyor.
Hiç de hoş değil.
Saklambaç
YKS’nin ilk oturumu olan TYT, geçtiğimiz cumartesi günü yapıldı. Yüzbinlerce öğrenci, iyi bir yüksek eğitim görme hayaliyle girdi bu sınava.
Ancak sorulardan birinde şaşırtmaca vardı.
Bir cümle kurulmuş, bu cümlede yanlış olan kelimelerin işaretlenmesi istenmişti.
Cümlede ‘Saklambaç’ kelimesi de geçiyordu.
Bildiğimiz saklambaç.
Ama çocukların önemli bir bölümü, sınav heyecanı ile bir tuzak soru karşısında oldukları duygusuna kapıldılar ve ‘saklambaç’ kelimesinin ‘saklanmak’tan geldiği varsayımı ile ‘saklanbaç’ olarak yazılması gerektiği kanısına varıp gereğini(!) yaptılar.
Saklambaç, Cumhuriyet Türkçesi bir kelimedir. Henüz Türk Dil Kurumu’nun kurulmadığı dönemde üretilmiş bir kelimedir. Anadolu’da böyle üretilmiş kelime çok. Ama Türk Dil Kurumu kurulduktan sonra bu kelime, eğer ‘saklanmak’ kelimesinden geliyorsa ‘Saklanbaç’ olarak kayda alınmalı ve böylece kullanılmalıydı.
Bir edebiyat alimi çıkar, bunun hesabını sorarsa hiç şaşmam.
Tamam, hepimiz saklambaç olarak bildik. Oynadık da bu oyunu. Ama TYT sınavında ‘saklanmaç’ olarak yazanlara hak veren bir adalet anlayışı da olmalı değil mi?
İbrahim Ormancı - Duvar Yazıları
Allı turnam ne gezersin havada? Zamlar kanadımı kırdı, kaldım burada!
***
Şeker sağlığa zararlıymış. Kesin ikna oldum. Baksanıza kilosu 25 TL !
***
Küçükken ne kadar zenginmişiz meğer. Her hafta bamya yiyorduk. Bamyanın kilosu 40 TL ayıptır söylemesi !
***
Komşu kadın kocasına ''Sen sarhoşsun'' deyince, kocası “Lan bir yetmişlik kaç lira senin haberin var mı? Patron işyerinde A Haber'i açıyor da ondan beni sarhoş sanıyorsun'' dedi!
***
Yaşı en az 45 hatunun ama ''Otuzundan gün almadım'' diyor. TÜİK'te şefmiş meğer!
***
Ferman padişahınsa, dağ gibi sorunlar bizimdir!
***
''Nohut oda, bakla sofa bir ev'' imiş... Bir kilo nohutun fiyatından haberin var mı kızım?