O kadar çok yazıldı, çizildi ki…
Nedendir bilinmez, hepsi kulak arkası edildi.
İzmir Fuar alanı, yani Kültürpark, 1989 yılından beri sahipsizdir.
Başıboştur, kendi haline bırakılmıştır.
Yüksel Çakmur’un Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde Fuarlar Birliği’nin dayatmasıyla Enternasyonal Fuar süresinin kısaltılması ve yerine ikame hiçbir projenin hayata geçirilmemesi, sonraki yıllarda Ahmet Piriştina ve Aziz Kocaoğlu’nun da Fuar’a yönelik olumsuz tutumları, güzelim Kültürpark’ı bu hale getirmiştir.
Bizim kuşağın bu konuda duygusal davranma hakkı vardır. Çünkü oradaki güzellikleri doyasıya yaşayanlar bizleriz. İstiyoruz ki, bizden sonraki kuşaklar da aynısını yaşasın.
Ama nedendir, nasıl bir inattır; yapılmıyor, yapılmak istenmiyor.
Her yer yıkıldı. Zannettik ki, yenisi yapılacak. Nice palmiyeler kesildi, zannettik ki yenileri dikilecek.
Son 30 yılda yapılan şey sadece o ucube barakalar, pavyonlar.
Tamam iş gördüler ama Fuar’ın siluetine uygun muydular?
Hayır.
Bir söylenti dolaşıyor. 16 kişilik bir ekip oluşturulmuş. Çoğu İzmirli değil, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelmiş. Fuar’ı onlar dizayn edeceklermiş. Kapanacaklar bir odaya, kendi bildiklerini okuyacaklar, İzmirli ile özdeşleşmiş Kültürpark’ı İzmirliye danışmadan şekillendirecekler.
Sancar Maruflu zamansız öldü.
Bu ve bu gibilerle çok mücadele etmişti rahmetli. Ömrü yetmedi.
Maruflu’nun en büyük dileği ve ısrarlı talebi, Fuar alanının geleneksel yapısının korunmasıydı. Her kesime uygun mekanlar, yine bir eğlence kültürü ve İzmirliyi cezbedecek etkinlikler.
İzmir’in nüfusu 350 bin iken gecede 35 bin kişi Fuar’a giriyordu. 20 eğlence merkezi vardı ve burada eğlenenlerin sayısı 5 bini geçiyordu.
Her şey zamana uydurulur. Yeter ki, halkın içine sinsin.
Tunç Soyer’in; Kültürpark’ı gündeminden uzak tutmasıyla ilgili ısrarını anlamakta bunun için güçlük çekiyorum ve umutsuzluğumu da hak etmediğime inanıyorum.
Tıpkı benim kuşağım gibi.
Geç bile kalındı
İki yıldır pandemi ile boğuşuyoruz. Bu süreçte en büyük gayreti hiç şüphesiz sağlıkçılar sarf etti.
Yüzlerce sağlıkçı, başkalarını iyi etme gayretiyle kendi canlarından oldu.
Onların fedakarlığı, insan sevgisi, mesleğe bağlılıkları ve elbette ettikleri Hipokrat yemini, bizi bu günlere getiren en önemli etkendir.
Onlar için ne yapsak azdır.
Büyükşehir Belediyesi’nin bu fedakar sağlıkçılar adına yaptırdığı heykel, öncelikle Tabip Odası’nın da desteğini ve beğenisini sağlamış, İzmirlilerin minnet duyguları, küçük de olsa bu vesileyle dile getirilmiştir.
Ne güzel.
Ama bu heykele karşı çıkan, Başkan Tunç Soyer’i “Metro ihalesi iptal edilirken sen nasıl heykel açarsın?” diye saçma bir saikayla suçlayan, insanın içine sindiremediği bir kesim var ki, yaptığına da yapacağına da pişman ediyor.
Bu heykel, İzmir’e çok yakışmıştır.
İkincisi bu heykel, bize yaşadıklarımızı hatırlatacak, sağlıkçılara bakışımızı olgunlaştıracak bir vesiledir. Öyle olmalıdır.
Mağdurdan yana olmak
Huyumuzdur; hep mağdurdan yana oluruz.
Mağduriyeti, aslında haklı-haksız olduğu açısından değil, zayıflığını görerek algılarız.
Saddam, Kuveyt’i vurduğunda Kuveytlilere acımıştık.
Hiç suçları yokmuş gibi.
Dünyanın neresinde bir maraza çıksa, işin aslını öğrenmeden balıklama mağdurun cephesinde yer aldık.
Tıpkı bu günkü gibi.
Rusya, Ukrayna’yı vuruyor.
Yüzlerce insan ölüyor, göçler yaşanıyor, kentler yok oluyor.
Putin’e cümlemiz Hitler’in hortlamışı gözüyle bakıyoruz.
Zelenski’yi eleştiren, onun ne yaptığını araştırmayan saf bir yanımız var.
Oysa Zelenski, bir mağduru oynasa da temelde Putin’i kızdırmış, öfkelendirmiş biri.
NATO’ya durduk yere üye olma talebi, Donbas ve Kırım’da yaşananlar. Bu bölgelerin özgürlük taleplerine sıcak bakmayışı, ülke içinde uyguladığı pek de demokratik olmayan sistem vs.
Hepsi, bu savaşın temelinde yatan nedenler.
Sütten çıkmış ak kaşık olmayan Putin’in durduk yere savaş çıkarma çılgınlığının asıl sebebi bu. Niye durduk yere keyfini kaçırsın ki?
Elhasıl, mağdurun yanında olalım ama gerçeği de bilelim.
Putin, kızdırılmaya gelmeyen bir adam. Üstelik bizim en güçlü komşumuz. Onunla ters düşmek; doğalgazdan domatese bütün temel gereksinimlerimizin çılgın fiyatlara dönüşeceğini kabul etmemiz demektir.
Onunla ters düşmek, turizmimizin bittiğinin ilanıdır. Onunla ters düşmek, Doğu sınırında sürekli teyakkuz hali demektir.
Maazallah.
Pembe tablo
Ülkeyi yönetenlerin sürekli pembe tablo çizmeleri, yaptıkları işin gereğidir.
Pembe tablo, gerçeği yansıtmasa da, daha da kötü olması ihtimaline karşı bir savunma taktiğidir.
Bunu anlıyoruz.
“Batıyoruz, gidiyoruz” türünde bir ülke yöneticisi, ülke gerçekte batmaya doğru gitmese de bu sözlerden sonra batar.
Ancak pembe tablo çizmenin de bir raconu olmalıdır. Pembe tablo, gidişatı inkar etmeyen bir üslupla çizilmelidir. Vatandaşa gerçekler anlatılmalı, ancak bu anlatılanların ülke batıyor anlamına gelmediği de vurgulanmalıdır.
Bunu yapmadan sürekli pembe tablo çizerek oy devşirilmesi gibi bir taktik, o yöneticiyi madara etmeye mahkumdur.
Türk basınının “Amiral gemisi” olarak bilinirken adı “vasat adam”a çıkan son genel yayın müdürünün üstün gayretleriyle “sahil muhafaza botu”na dönüşen bir gazetemizde; sayfanın üstünde döviz kuru bilgilerinde okların hepsi yukarıya doğru giderken; iki bakanın ülke için hiç de inandırıcı olmayan tablolar çizmeleri, pembelikten çıkıp aklımızla oynamak anlamına gelir ki, kabul etmek mümkün değil.
Zor görevi kabul edip ikide bir böyle demeçler vermek, birilerine yaranmayı amaçlıyorsa amenna. Ama bilinsin ki, aklımızla dalga geçenlerin yolcu olduğu bir ülkenin hancıları olarak benzer çok örnekler gördük.
Yenilerini görmeye de hazırız.
İbrahim Ormancı - Duvar Yazıları
Biz ayrı dünyaların insanıyız Nalan. Sen Rusya'yı tutuyorsun, ben Ukrayna'yı!
***
Ölürsem mezar taşıma “Tümden geliyorum, tüme gidiyorum” diye yazdıracağım. Farkımız belli olsun!
***
Ayağında topuklu ayakkabı. Yâr gelir düşe kalka!
***
Entarisi dım dım yâr. Kır dizlerini de accuk evde otur yâr!
***
Mamasını yemeyen yeğenimin kızına “Seni Esra Erol'a veririm bak. Çabuk ye mamanı” deyince hemen yedi!
***
Gezen yumurta kolisinin 75 TL olduğunu öğrenince satıcıya ''Biz mutaassıp bir aileyiz. Ben istemem öyle şıllığın yumurtasını. Fıtrata ters'' dedim!
***
Hanım ile ilk kavgamızı çeyizindeki dantellerle bilgisayarı silince yapmıştık. Gözüm mor olduğu için bir hafta dışarı çıkamamıştım!
***
Demet Akalın'a nazire bir şarkı yapacağım. Evli, hırgürlü, çocuklu!