Geçenlerde İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Müsavat Dervişoğlu’nun basın toplantısına katıldım.
Dervişoğlu, bir Türkiye tablosu çizdi, Millet İttifakı olarak karşı oldukları gelişmeleri net biçimde anlattı ve sonra da soruları aldı.
Gazeteci arkadaşlarımız, Müsavat Dervişoğlu’na özellikle İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin faaliyetleri ile ilgili sorular sordular.
Mesela İzmir’in koktuğu konusunda ne düşündüğünü, daha sonra Genel Sekreter Buğra Bey’le ve İZSU Genel Müdürleri’yle yollarını ayırmasını falan.
Dervişoğlu, aslında tuzak olmayan bu sorulara büyük bir incelik ve zarafetle cevap verdi. Özetle “Biz Tunç Başkan’ın işine karışmayız” dedi.
İYİ Parti’nin ilçe belediyelerinde yaklaşık 46 partili üyesi var. Büyükşehir Belediyesi’nin 176 toplam üyesi içindeki sayısı ise bir elin parmak sayısını geçmiyor.
Aslında İYİ Parti’den seçilip CHP’ye geçenleri de unutmamamız lazım.
Sonuçta bence İYİ Parti bir Millet İttifakı üyesi olarak CHP’li belediyelerin yönetimlerine seyirci kalmamalı. Öz eleştiri ve öz denetim gibi demokratik davranışlardan çekinmemeli. Sonuçta CHP’li belediyeler, İYİ Parti desteğiyle yürüyor ve bu destek anlam kazanmalı.
Geleneğimizde çokça yer alan “Aman dostumu gücendirmeyeyim” mantığı, siyasette aksi tesir yapabilir.
İYİ Parti’nin öz eleştiri ve öz denetim gibi mekanizmalarını harekete geçirmesi, hem kendisi için, hem CHP, tabii sonuçta Millet İttifakı için artı puan demektir.
Müsavat Dervişoğlu, o gün gazeteci arkadaşların sorularını bu mantıkla cevaplasaydı ve bu cevap eğer eleştirel boyuttaysa, yine sonuçta Tunç Bey de buna hoş görüyle bakacak olsaydı ortaya alkışlanacak bir tablo çıkardı.
Tarhan Erdem de gitti ya…
Seçmen tercihini belirlemek için ilk bilimsel kamuoyu araştırmaları yani anketler, 1980 yılından itibaren moda olmaya başladı.
Özal bunu iyi kullanmış, yaptırdığı tarafsız anketlerin kendisini iktidara taşıyacağını çok önceden kestirmişti.
Çünkü bu anketlerin tarafsızlığı, onun işine geliyordu.
Kapsamlıydı. Halkın beklentilerini de içeriyordu ve bu mesajlar onun hitabet dağarcığına dolmuştu bu vesileyle.
Sonraki yılarda bu anketler ve onu yapan firmalar birer ikişer öne çıkmaya başladı. Bunların en önemlilerinden biri de Tarhan Erdem’in kurduğu KONDA Araştırma ve Danışmanlık Şirketi idi. Erdem, ekibiyle öylesine titiz çalışıyordu ki, seçim sonuçlarını virgülüyle tahmin edebiliyordu. Güvenilir bir isim olduğunu kanıtlaması zaman almamış, bunu daha o yıllarda başarmıştı.
Ancak sonraki yıllarda Tarhan Erdem gibi tarafsızlığı ve doğru tahmin gücü belli isimler, siyasiler tarafından ‘tu kaka’ oldu. Böyle değerlerden kaçar oldular, tahminleri kendi kulvarlarındaki kişi ve şirketlere yaptırarak avunup gittiler.
Tarhan Erdem’i geçenlerde kaybettik. Bu işin duayeni idi ve Türkiye için bir değerdi. Çıktığı açık oturumlarda sunduğu fikirlerdeki zarafet, siyasetimizin de bir enstitüsü gibiydi.
O gitti, bir devir kapandı.
Artık meydan, ninelerimizin, diz ağrılarına bakıp yağmurun yağıp yağmayacağını söylemesi misali tiplerle doldu.
Bizden uzak dursunlar, yeter.
Böyle bir hata da yapılmaz ki…
Bazı kurumlarda otokontrol yapılmayınca ortaya böyle gülünç tablolar çıkması kaçınılmaz.
Bu levha, belli ki kadrosu olan bir kurum tarafından konuldu. Belediye vs gibi.
Mesela “Animal Sunday”ın Türkçesi yoktur. Çünkü Animal hayvan, Sunday da günlerden Pazar demek.
Bunu nasıl böyle çevirebilirsiniz ki?
“Animal Market” demek varken.
Gerçekten böyle bir hata yapılmaz, böyle bir hata da gözden kaçmaz.
Aman dikkat
Geçmişte sayısı çok olmasa da tanıdığım diplomatlar vardı. Bir-ikisiyle de hısım olmuştum.
“Devlet adamı” ne demek, onlarda gördüm.
Ölçülü davranırlar, ölçülü konuşurlar, iyi giyinirler vs.
Sohbetlerde hemen konuyu “Gerginlik” sendromuna getirirler ve ülkeyi yönetenlerin, gerginlik yaratan sözler sarf etmesinden çok korktuklarını ifade ederlerdi.
Diplomasinin sabır, hoşgörü ve itidal olduğunu savunurlardı.
O zamanlar Dışişleri, sadece Mülkiye mezunlarından oluşurdu. Biraz tecrübeli olanlara “Ekselans” denirdi.
‘Ekselanslar’ın hası da tanıma fırsatı bulduğum Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’di. Çağlayangil, Fatin Rüştü Zorlu’yu örnek aldığını hep söylerdi.
Zorlu’nun zamanında Türkiye, Yunanistan, İran, Irak, Suriye ile dostluk kurmayı ve bunu sürdürmeyi başarmıştı. 1955 yılındaki 6-7 Eylül olayları bile sonraki yıllarda Yunanistan’la iyi ilişkiler kurmamıza engel olmamıştı.
Çağlayangil, sağcı-solcu tüm ülkelerde saygı gören bir diplomattı. O da hep itidalli davranmayı savunurdu ve gerektiğinde Süleyman Demirel’i uyarırdı.
Bu geleneği bilmeyen liderler, iç politikada taraftar toplamak için bazen atıp tuttular ve özellikle komşu ülkelere söylemediklerini bırakmadılar.
Bunu yaparken diplomatlara danışmadıkları için de sonunda yanlış yaptıkları görüldü.
Aman dikkat.
İbrahim Ormancı - Duvar Yazıları
Bir ihtimal var o da sosyal medyada zaman öldürmek mi dersin? Boş durma yâr beğeniye ihtiyacım var!
***
Kimi zatlar ile benim aramdaki ilişki onlarla hep te-zat olmam!
***
Durakta kısa saçlı bir kız, uzun saçlı erkeğe ''Saçın uzun aklın kısa senin'' dedi. Koyverdim o an makaraları!
***
Ekonominin maşallahı var. İnti-ZAM içinde!
***
Etliye sütlüye karışmayan kuşaklar yetiştirdik hamdolsun. Şimdi protein eksikliği çekip duruyorlar!
***
İster zengin ol, ister fukara. Yemeklerden sonra yakma bir sigara. Hem sağlığa zararlı, hem de yine zam geldi!
***
Şıracının şahidi artık bozacı değil. TÜİK elbette!
***
Vatandaş AVM'de selfie çektirmiş. Dostlar alışverişte görsünler diye mi?