Onur ve gurur duyduğum bir konudur.
1970’li yılların başlarında Sabri Süphandağlı başkanlığında oluşan İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin en genç üyesiyim. Kimler yok ki kurulda. Süha Tekil, Güngör Mengi, Çetin Gürel, Hayrullah Gülal, Günay Şimşek ve Şevket Özçelik.
Konak Meydanı’na bir anıt dikmeye karar veriyoruz. Hasan Tahsin Anıtı’nı.
İzmir’in işgalinde düşmana ilk kurşunu atan ve şehit edilen vatansever, yürekli bir gazetecinin anıtını.
Genelkurmay ve İzmir belediyesi ile yapılan protokolle harekete geçiyoruz, kampanya düzenliyoruz ve heykelin yapımını da Turgut Pura’ya sipariş ediyoruz. Turgut Pura, Konak’ta Resim Heykel Müzesi’nde çalışıyor. Heykeli de burada yapacak. Tamamlandığında ilk görenlerden biri Şevket Özçelik, diğeri ben. Şaşırtıcı, değişik bir çalışma ama müthiş.
İlk Kurşun Anıtı’nın açılışı da 15 Mayıs 1974’te yapılıyor. Dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, bakanlar, milletvekilleri, protokol, sivil toplum örgütleri ama ille de vali ve belediye başkanı.
Her yıl aynı tarihte heykelde bir tören düzenliyoruz. Vali ve belediye başkanı hep bizimle…
Bu, 20 kusur yıl öncesine kadar böyle sürüp gidiyor.
Sonra bakıyoruz Vali Bey yok, yardımcısı geliyor.
15 Mayıs 2022’de çekilen bu fotoğrafta da Vali Bey yok.
Ben de sonraki yönetimlerde yer aldığımdan biliyorum, valilik; Cemiyet’i siyasi bir kuruluş gibi algılıyor.
Tamam bu kuruluştan siyasiler çıktı ama Cemiyet, her görüşten gazetecilerin yer aldığı bir oluşum. Ta 1950’lerden başlayarak Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alpaslan Türkeş, İzmir’e geldiklerinde hep Cemiyet’i ziyaret ettiler.
Kaldı ki Cemiyet, yönetim kurullarından ibaret değil. Üyelerin hatırları yok mu?
15 Mayıs’ta İlk Kurşun Anıtı’nda buluşmak, kurtuluş ateşinin yakıldığı günün anısına bir buluşmadır. Önemlidir.
Keşke…
İzmir neden kokuyor?
Güzelyalı’da 40 yıl yaşadım. Yaz akşamları, sahile yürüyüşe çıkarken; Göztepe Kulübü’nün denize bakan bölümünün önünden geçerken burnumuzu tıkardık.
Bu pis koku, 40 yıldır giderilemedi, giderilemiyor.
Şimdilerde oturduğum Buca’da; çoğu yerde bu koku şikayet konusu oluyor.
Güzelyalı’ya eskiden Kokaryalı derlerdi. Denize akan fosseptiklerin yaydığı kokuydu bu ve Körfez Projesi henüz gündeme gelmediğinden sineye çekilirdi.
Son günlerdeki yoğun şikayetler üzerine İZSU’nun açıklamasından eminim benim gibi kimse bir şey anlamış değil. Açıklama, kokuyu kabullenme ve mevsime havale edilme şeklinde geçiştirilmiş bir ifade taşıyor ki, sorunun bir süre daha devam edeceği aşikar.
İzmir’in imar açısından tarihsel hataları var. Denize bakan binalar yüksek, arkası alçak. Denizle bu binalar arasındaki yollar, çeşitli vesilelerle yükseltilirken, apartmanların birinci katları bodruma dönüşmüş. Deniz seviyesinin altında kalmışlar. Elbette bu sonuçlar yaşanacak.
Ama sonuçta bu güzel bahar günlerinde böyle kokuları çekmek pek de müstahak olmadığımız bir durum.
Hani Avrupa kentiydik...Nerede?
Madam Janine
Eskiden bakımlı kadınlardan sıkça şunları duyardık:
“Madama gittim”
Ya da :
“Cici Sıtkı’dan geliyorum”
“Madama gittim” demek,” cilt bakımı yaptırdım” anlamına gelirdi. Cici Sıtkı’ya gidenler de Alsancak’taki salonunda saçlarına ondüle yaptırırlardı.
Kıvırcık kıvırcık.
…
Sosyal medyada Madam Janine’in bir fotoğrafına rastladım. Madam Janine, taa 1960’lı yıllardan beri İzmir’de gizemini hep korumuş bir güzellik uzmanı olarak tanındı. Kemalpaşa’nın Kemaldere Köyü’ndeki çiftliğinde yetiştirdiği doğal ürünlerle kaliteli güzellik malzemeleri hazırlıyor o yıllardan beri. Yeşil mask, portakal mask, azülen losyon, yeşil losyon gibi mucize ürünler, hep kendisi tarafından yapılıyor. Cilt bakımında iyi sonuçlar verdiği bilinen bu ürünlerin yapımında çiftlikte kendisi gibi levantenler çalışıyor.
Madam Janine bir marka. Zaten ürünleri de adıyla tescil edilmiş.
Bir ömrü güzelliğe adamak çok anlamlı değil mi?
İbrahim Ormancı - Duvar Yazıları
Hanıma posta koyup ''Vız gelir tırıs gider'' dedim. İstanbul'da Erkek Sığınma Evi var mı Ekrem İmamoğlu?
***
İktidarın değişimini özetleyen tümcedir. İnşallah'tan inşaata!
***
Gazete bir haber. Vergiyi emekçiler veriyormuş yalnızca. Eeee diğerleri için vergi vermemek Allah vergisi de ondan!
***
Çekirdek ailemizde çekirdek bile çitleyemiyoruz. Neden? Çekirdek çok pahalı çoook!
***
Dağlarına bahar geldi amma velakin, insanlarına bir türlü huzur gelmedi memleketimin!
***
Anadan geçilir Bre Hasan, yardan da geçilir. Sosyal medyadan geçilmez. At tweetini Bre Hasan sosyal medya gümlesin!
***
Balık hafızalı bile olsa, insan yediği kazıkları hiç unutmamalı!
Haddini bildirmek
Had bildirmede üzerimize yok.
Bir yabancı devlet adamı, hakkımızda atıp tuttu mu, hemen cevabı yapıştırıyoruz.
“Haddini bil” diye de başlayarak.
Had bildirme konusunda Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Dışişleri Bakanı, diplomatik alanda birbirleriyle adeta yarışırken iç siyasette hükümet adına İbrahim Kalın, İletişim Başkanı olarak Prof. Dr. FahrettinAltun, müthiş birer performans sergiliyor.
CHP’nin “Baş had bildiricisi” ise Öztrak.
Mesela bu görevi Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, hiçbir zaman üstlenmiyor. Ama yine mesela Devlet Bahçeli ve Meral Akşener, günümüzün önde gelen had bildiricilerinden.
Had bildirmek, diplomaside de, siyasette de suya yazı yazmaktır.
Yazıldığıyla, söylendiğiyle öyle kalıcı bir yanı yoktur, uçar gider.
Yoksa bunca had bildirmeden sonra dünya düzeninin artı bizim düzenimizin adamakıllı düzelmesi gerekirdi ki, maalesef…