Sanatçılarla ve gazinocularla dostluk kurmada üstüne kimseyi tanımadığım gazeteci Cumhur Aksema, Bergen ne zaman İzmir’e gelse ve Basmane’deki New York Gazinosu’nda sahneye çıkmaya başlasa; mutlaka bir Basmane turu düzenler, bize arabesk bir gece yaşatırdı.
New York’un sahibi Cengiz Özşeker, sanatçı dostu bir patrondu. Müziği de iyi bilirdi. “Kimbilir” şarkısının bestecisi olarak da ünlenmişti. Bergen gibi isimleri gazinosunda sahneye çıkararak muhite dair önyargıları kırmayı hedeflerdi ve de başarırdı da.
Bergen Mersin doğumluydu, ilk kez Adana’da sahneye çıkmış, orada Halis Serbest’le tanışmış, evlenmişlerdi. Ancak genç kadın, İzmir’de Özşeker’in gayretleriyle ünlenmişti. Özşeker, onu ünlü plakçı Yaşar Kekova ile tanıştırmış, “Acıların Kadını” plağını doldurtmuştu.
Bunlar 70’li yıllar… Bergen de 20’li yaşlarda. Sevimli, cana yakın, cıvıl cıvıl, etrafa pozitif enerji saçan bir sanatçı.
Cengiz Özşeker, ona “Acıların kadını” adını takmıştı. Şarkıları, o sevimliliğine karşın arabesk ezgiler taşıdığı için böyle bir çağrışım yapmıştı.
Bergen, bazen bu havaya uymak için sahnede acı biber yer, “Gördünüz mü acıların kadınını?” diye dinleyenlerine seslenirdi.
Cumhur’la arasının çok iyi olduğunu biliyorum. Sonra kulise davetler, orada mevsimine göre ya çay, ya ıhlamur…
Bergen, ayakları üzerinde durunca Halis Serbest’ten ayrıldı ama adam illa barışmak istiyor, her seferinde ret cevabı alıyordu. Bergen, Kayseri Fuarı’ndan sabaha karşı İzmir’e gelmişti, Alsancak’ta kendisi gibi sahne sanatçısı olan Beyhan Akıncı’ya ait Gündoğdu Pansiyon’a girerken, bir gazino çalışanı, genç kadının yüzüne bir şişe dolusu kezzabı boca etti. Sağ gözü adeta erimişti. Yere yıkıldı. Özel Sağlık Hastanesi’ne kaldırdılar ve sonrası malum. Adana’nın bir ilçesinde annesinin yanında kalbine isabet eden bir kurşunla yere yıkıldı genç kadın.
1989 yılında henüz 30 yaşında hayatına doymadan göç etti bu dünyadan Bergen.
Ve sonrasında kadına şiddet adına bir sembol oldu.
Şimdilerde çevrilip vizyona giren Bergen filmi, onun sadece kısa hayatını değil, kadına şiddet gerçeğini de anlatıyor.
Fantazi de olsa
Geçmiş yıllarda İzmir’de engebeli mahalle ve sokaklarda çöp toplama işi, eşeklerle yapılırdı.
Temizlik İşleri Müdürlüğü’nün ‘kadrolu’ eşekleri vardı ve bu cefakar hayvanlar, çok zor şartlarda çalışarak kentin temiz olmasına hizmet veriyorlardı.
Çalışma saatleri “insaf ölçüsü” dahilindeydi ve sağlık kontrolleri veterinerler tarafından periyodik olarak yapılıyordu.
Bazen basına konu olsun diye fantastik uygulamalar da yapılıyordu.
Yani hemen her sene yaşam ve beslenme şartları göz önüne alınarak iyileştirme yapılıyor, sendikacılar çok kızsalar da buna “Toplu sözleşme” falan deniyordu. Bu eşekler, iş görmeyecek hale geldiklerinde yine sendikacıları kızdıracak biçimde emekli ediliyor, Çeşme’deki eşek adasına götürülüyorlardı.
Bugünün teknolojik olanakları, artık eşekleri bu alanda çalıştırmayı gerektirmiyor. Ama onların bu kente sundukları hizmeti de unutmamamız gerekiyor.
Bir anekdot daha:
1960’lı yıllarda Osman Kibar’ın İzmir Belediye Başkanlığı döneminde, kentte “Yılın temizlik işçisi” seçilir, bu temizlik işçisi, bir hafta sonunu Büyük Efes Oteli’nde ailesiyle konaklayarak geçirirdi.
Bugün niye yapılmaz, anlamak mümkün değil.
İbrahim Ormancı - Duvar Yazıları
Aman trol oğlan, yandım trol oğlan. Tarkan'ın şarkısından korkan oğlan!
***
Türkiye Cumhuriyeti ; Demokratik Kongo Cumhuriyetine 100 bin doz aşı hibe etmiş. İçimden ''Devletimizin ekonomisi düzeldi galiba. Marketlerde etiketler inmiştir '' diye düşünüp alışverişe çıktım. Resmen morardım!
***
Trabzon'da, öfke kontrolü eğitiminde kavga çıkınca protokol imzalanamadı. Hanımla ne zaman bir konuyu çözmeye çalışsak... Ah aile sırlarımızı deşifre mi ettim şimdi ?
***
Bu ay elektrik sayacını okuyacak arkadaşı bekliyorum. Ah korku filminden beter!
***
Bu ülkede herkes dış politika ve strateji uzmanı. Ben sustum!