Konak Belediye Başkanı Abdül Batur, geçtiğimiz günlerde İzmir’deki medya mensuplarına son üç yıllık hizmet süresinin değerlendirilmesine ilişkin sunum gerçekleştirdi.
Benzerlerinden çok farklı, başarılı bir sunumdu. Sinevizyon gösterisinde Batur ve ekibinin çalışmaları sıralanırken, daha sonra kürsüye gelen Başkan, yaptıklarını, yapacaklarını anlattı ve en çok da “yapamadıkları”ndan dem vurdu.
Bir “İstemezük Cumhuriyeti”nde yaşadığımızı hatırlattı. Geçmişte birçok örneği olduğu gibi. Özellikle Gültepe’de gerçekleştirmek istediği kentsel dönüşüme Şehir Plancıları Odası’nın karşı çıkışını, bunun sonucunda bir hukuk süreci yaşadıklarını, ama bu süreçte davetine hiç icabet etmedikleri için adı geçen odanın ne istediğini öğrenemediğinin altını çizdi.
Bu, Kordon’un düzenlenmesinde, Utanç Çukuru olarak bilinen alanda, Fuar’da, otopark inşaatlarında görülen ve kentin altına adeta gres yağı sürüp bir adım ilerlemesine engel olan anlayış, toplumsal tepki görmedikçe el altından kenti yönetir hale gelecek.
Abdül Batur, bugün İzmir’in en deneyimli belediye başkanı. Ne yaptığını, ne yapacağını biliyor ama neden yapamadığına da akıl erdiremiyor.
Konak, İzmir’in vitrin ilçesidir. Hep göz önünde olması nedeniyle bir ayrı yeri ve özelliği vardır. İşlerin burada yolunda gitmesi gerekir.
İstemezükçüler, siyasi görüşleri ne olursa olsun; somut, yapıcı görüşler sergilemedikçe nefret toplayacak ve bu kentin vebalini üstleneceklerdir.
Yine de Batur, umut verici diğer hizmetleriyle ilgili açıklamalarda bulunurken vaatlerinin yüzde 80’ini yerine getirdiklerini de vurguladı, yüreklere su serpti.
Bir başka konu da değerlendirme toplantısında gazeteciler, Batur’a Büyükşehir adaylığı ile ilgili sorular sordular. Hem de ısrarla.
Beklediler ki, Başkan “Evet, adayım” desin.
Der mi?
Böyle bir niyeti olsa da demez. Kaldı ki, Büyükşehir belediye başkanlığı adaylığı, her ilçe belediye başkanının gönlünde yatan aslandır.
Her şeyin bir zamanı, zemini var.
Bekleyip göreceğiz.
Sarışın nereye koşuyor?
Ahmet Sarışın ve Musa Çam, 1970’li yılların sonlarına damgasını vurmuş devrimci gençlerdi.
Aşırı solculukta Ecevit’i bile pes ettiren dönemin İzmir Belediye Başkanı İhsan Alyanak’ı “Solcu böyle olunur” diyerek dize getirmişti bu ikili.
İzmir Fuarı’nın kapılarında görevliydiler ve Alyanak, kontrolden çıkan bu gençle yollarını ayırmak zorunda kalmıştı.
İhsan Alyanak, Ahmet Sarışın
Belediye Meclisi üyesi olduğun o dönemde Sarışın ve Çam’ın cephesinde yer aldığım için Alyanak az sitem etmemiştir.
Sarışın, bu rüzgarla 1989 yılında SHP’den Konak Belediye Başkanı seçildi. Yine dik duran bir sosyal demokrattı ve zaten aynı ekipte yer aldığı Yüksel Çakmur’un adeta gözdesiydi.
Genç ve enerjik bir başkan olarak çok hizmetler yaptı. “Bu çalışmalar Ahmet Sarışın tarafından yapılmaktadır” levhasını her hizmet noktasına koyması da onun bir özelliğiydi.
Aynı Sarışın yine sol cenahta bir iki siyasi hamle yaptı ama aile dostu gazeteci Nevzat Dönmez, Yeni Asır’da yöneticilik yaptığı sırada, bir seçim öncesi onu alıp AK Parti belediye başkan adayı olarak ilan ettirdi.
Yılların solcusu bir anda sosyal muhafazakar olmuştu.
Gürçeşme çocuğuydu ve Kur’an kurslarına gittiği için dini bütün bir kimliğe bürünmüş, ezan okuduğu bile görülmüştü.
Bu sosyal muhafazakar deneme başarısızlıkla sonuçlanınca Sarışın yine aslına döndü, solcu oldu.
Ama o da ne?
Yine aynı Sarışın Ak Parti ile kol kola yürüyor. Ak Parti ilçe binasından adeta çıkmıyor. Her yerde Reis’i öven sözler sarf ediyor.
Yani Sarışın bir kere daha şaşırtıyor.
Seçime daha var. Bilinmez ama Ondan bir sürpriz haber duyabiliriz gibi geliyor bana.
Hey gidi Semra Hanım
Bir zamanlar first lady idi.1983’ten başlayarak 10 yıl iktidar olan Turgut Özal’ın “Muktedir” yüzüydü.

Semra Özal
Turgut Özal’ın ikinci eşiydi. Sekreteri iken birbirlerini sevmişler, evlenmişlerdi.
ANAP’ın tartışmalı Papatyalar Grubu’nun lideriydi. Turgut Özal, onu çok severdi ama o, Fatih Ürek’i daha çok seviyor görüntüsü verirdi.
Kocası gibi rahat kadındı. Protokol-mrotokol tanımaz, keyfince yaşardı.
Bakımlı kadındı, gözlüklerinin arkasında halinden hep memnun bir kadın görüntüsü vardı.
Son fotoğrafını görünce insan ister istemez “Hey gibi Semra Hanım” diyor.
Ve de ekliyor:
“Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamış, sana mı kalacak?”
Bu nasıl iş?
Gün geçmiyor ki, içimize sinmeyen bir yargı kararı ile karşılaşmayalım.
İşte yeni bir örnek.

Adam soygunu yapmış, paralarla yakalanmış, itiraf etmiş, savcı serbest bırakıyor.
Bu ülkede köylü, sanayici, ihracatçı teşvik bekliyor ama bakın şu işe; yargı, hırsızı, katili, tacizciyi, adeta teşvik ediyor.
Uzak değil; Reis, bunların hakkından gelecek.
İlk çıkışı yaptı, merak etmeyin gerisi gelecek.
İbrahim Ormancı - Duvar Yazıları
Devletin geçiş garantisi yüzünden Osmangazi Köprüsü’nde devletin kasasından çıkan para 50 günde 225 milyon TL imiş. Osmangazi'nin ruhunu sızlatmayalım bence. Köprünün adını Deli Dumrul Köprüsü yapalım bitsin!
***
Benim afacan oğlum '' Eğri oturup doğru konuşalım baba '' deyince “Höt! Önce şu oturuşunu düzelt bakalım'' deyince bir aksiyon yaşadık haliyle. Gittikçe babama mı benziyorum ne?
***
Ne Süperman oldum ne de Batman. Canım Türkiye'mde kodaman oldum yetmez mi?
***
Kelin merhemi olsa televizyonda pazarlardı değil mi ama!
***
Son zamanlarda bir kez daha idrak ettim ki; devletimizin ismi Türkiye olmasaydı eğer Abartistan olurdu kesin!
***
Türk halkı kitap okumaz. Okusa okusa ancak niyet okur!