Dünyada gelmiş geçmiş hiçbir liderde Atatürk kadar çocuk sevgisinin abideleşmiş bir hali yoktur.
Atatürk, bu sevgisini her fırsatta ülkenin geleceği için çok gerekli bulmuş ve diğer liderlere de örnek olmayı amaçlamıştır.
Manevi kızı Ülkü’nün hep yanında olması, onunla konuşurken verdiği mesajlar, evrensel bir üslubu da içerir ve Atatürk; çocukların ve gençlerin iyi yetiştirilmesinin, ülkenin sağlam temeller üzerinde kurulmasının da ana şartı olduğuna hep inanmıştır.
Türkiye, bu sevginin kıvılcımıyla bugün dünyanın en saygın ülkeleri arasına girmeyi başarmıştır. Pırıl pırıl bir gençlik, Gazi’nin öngördüğü ilkeleri benimsemiş bir kuşak, geleceğe güvenle bakmamız için en önemli referanstır.
Atatürk’ün ülkeyi emanet ettiği gençlik, bu bilincin farkındadır.
Babıali İzmir yeniden
Cumhuriyet’in ilerleyen yıllarında İstanbul Basını, Babıali yokuşunda konuşlanmıştı.
Yeni Sabah, Hürriyet, Milliyet, Akşam, yıllarca bu yokuştaki idarehanelerinde hazırlanıp basılarak yurda dağıtıldılar.
Babıali, bu yüzden İstanbul basınının bir adresi oldu yıllarca.
Onu takip eden yıllarda İzmir basını da, kendi çapında bir Babıali oluşturdu. Özellikle 1970’li yıllarda Yeni Asır, Ekspres, Ege Telgraf, Ticaret, Cumhuriyet, Akşam, Milliyet, Büyük Efes Oteli’nin etrafında; birbirlerine en çok 250 metre mesafede kurdukları merkez ve bürolarıyla İzmir’in Babıali’sini oluşturdular.
Sonraki yıllarda hızlı bir dağılma oldu. Sadece Yeni Asır ve Cumhuriyet’le Anadolu Ajansı, bu çember içinde kaldı. Yayınına son veren gazeteler, yeni yayınlanan gazeteler derken, zaman içinde bu güne geldiğimizde aynı çemberde Babıali, yeniden doğmuş görüntüsü veriyor.
Yeni Asır aynı yerde. Çok yakınında Ege Telgraf ve Ekspres. Yeni Gün de çember içinde. Akdeniz İşhanı’nda İz Gazete var. Şehit Fethi Bey Caddesi’nin bitiminde Yeni Bakış. Anadolu Ajansı aynı yerde. Akşam çok yakında. Yani İzmir Babıali ayakta. Hem de dimdik ayakta. Üstelik Babıali Meyhanesi de bir sembol olarak varlığını sürdürüyor.
Dileğimiz, bütün gazetelerimizin uzun ömürlü olması ve İstanbul’da dağılan Babıali’nin hiç değilse İzmir’de yaşamını sonsuza dek sürdürmesi.
Bazı sorunlar neden çözülmez?
Günlük hayatımızda öyle sorunlarla karşılaşıyoruz ki, bunların bir kısmı öylesine kemikleşmiş ki, insan haklı olarak soruyor:
“Bunlar neden çözülmez?”
Mesela otopark sorunu. Yerel yönetimler, olmadık şeylere olmadık paralar harcarken otopark sorununu çözmeyi nedense lüks addediyorlar. Palyatif çözümlerin de bir işe yaramadığını görüyoruz.
Oysa otopark sorunu, giderek volümü artacak olan bir sorundur ve kaynağında çözülmezse; geleceğin “bela”ya dönüşecek sorunlarının belki de ilkidir.
Bir başka sorun da hastanelerde ultrason ve benzeri tetkikler için sıra beklenmesi. Bu, bazen aylar sürüyor. Bir yıla ulaşan randevular var. Sağlık kadar da önemli bir şey olamaz. Bu kadar uzun süre, bazen ömrün yetmemesi gibi sonuçlar da doğuruyor. Yapılan onca yatırım içinde bu önemli konu niye öne alınmaz ve sorun çözülmez?
Trafik magandaları da boş buldukları meydanlarda fink atarak toplumu tedirgin ediyorlar. Hayati tehlikeler oluşturuyorlar. Bu magandalarla ciddi bir mücadele stratejisi oluşturulamaz mı?
İstenirse evet.
Sosyal medyanın kontrol altında olduğuna dair sık sık açıklamalar yapılır. Ama uygulamada görüyoruz ki, böyle bir şey yok. Herkes atıyor, tutuyor, iftira ediyor, küfür savuruyor, tehdit yağdırıyor. Ve ne yazık ki yaptığıyla kalıyor.
Sosyal medya, bugün toplumun en önemli yaralarından biridir ve mutlaka tedavi edilmelidir. Teknolojik olanaklar, buna o kadar müsait ki…
Borçspor
Havalarından geçilmiyor. Burunlarından kıl aldırmıyorlar.
Milyonluk transferlerle, para yağdırdıkları teknik direktörlerle övünüyorlar. Ama hepsi de borç içinde. İçinde değil borç batağında.
Dört büyüklerin toplam borcu 17 milyar liraya yakın.
Fenerbahçe’nin borcu 6 milyar. BJK’nin ve GS’nin 4.5 milyar, Trabzonspor’un da 1.5 milyar.
Bizim Göztepe’mizin borcu ise 360 milyon lira. Altay’ın da 340 milyon TL civarında. Böyle zengin görüntüyü; derler ya “Babam da sergiler.”
O borçları ödeyemeyecek bir zenginlik nasıl bir zenginliktir anlamakta güçlük çekiyorum.
Bunun temelinde kulüp yöneticiliğini bir amaç için kullananların oluşturduğu gevşeklik var. Kulübe başkan olup takımının maçına gitmeyen başkanları tanıyor bu millet.
Bu takımları yöneten teknik direktörlere ödenen para dudak uçuklatan cinsten. Adamlar takıma öyle bağlanmışlar ki, yenilse de yine teknik direktörler.
Korumalarla geziyorlar, lüks sitelerde yaşıyorlar. Yatların, paha biçilmez otomobilleriyle caka satıp duruyorlar. Borç yiğidin kamçısıdır sözü bu tablo için söylenmiş gibi geliyor bana.
İbrahim Ormancı - Duvar Yazıları
Güzel günler görmekten vazgeçtik çocuklar. Bir tarafımız donmasın yeter!
***
Şarküteriye girip muziplik olsun diye "Manda yoğurdu var mı ?" diye sordum. Dükkan sahibi CeHaPe'li imiş. Az kalsın dayak yiyordum!
***
Sen mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin? Şekerin kilosu 15 TL’ye çıkınca marketten 3 kilosu 25 TL olan şekerden en sonuncusu alan benim resmimi mesela!
***
Erik dalı gevrektir. Gevrek demişken bir simit 3 TL. Ama şimdilik!
***
Kimi insanlar harbiden on numara, kimi insanlarda ise bir numara yok!
***
Minareyi çalan kılıfını hazırlar atasözü çok saçma. Hırsız, camide halılar varken neden minareyi çalmak istesin? Bir yanıtı olan var mı?
***
Kimilerini bize sayıyla değil, hesap makinesiyle veriyorlar sanki!