Rahmetli Turgut Özal’ın başlattığı ihracat hamlesinde Türkiye, şu tabloyu yaşıyordu:
Antalya’daki seralardan gün batımında toplanan sebzeler, soğutmalı TIR’lara yükleniyor, sayısı 70’i bulan bu TIR’lar, her gün yaklaşık 12 saat yol kat ederek Kuveyt’e ulaşıyordu.
Kuveytliler, daha öğle olmadan marketlerde, bizim yediğimizden daha taze meyve ve sebzeyi yeme imkanına kavuşuyordu.
Saddam Kuveyt’i işgal edince, bu güzellik son buldu.
Aynı yıllarda İzmirli Gönülşen Ailesi, Urla’daki bağlarından yine gün batımında topladığı üzümleri, özel ambalajlara koyup, sabah uçakla Londra’ya gönderiyor, Londralılar, yine bizim yediğimizden daha taze üzümleri satın alıp tüketebiliyorlardı.
GDO ve benzeri iftiralar, bu güzelliği de sonlandırdı.
İhracatımız, bugünkü gibi değildi ama tarım ürünlerine dayalıydı ve ithalatın bulaşmadığı kalemlerden oluşuyordu.
Gönülşen’in Londra’ya üzüm ihracatı, TRT’de belgesellere bile konu olmuştu.
O günleri yeniden görebilecek miyiz dersiniz?
İsimlere takılmak
Bazı meslekler vardır, beylik isimlerle anılır:
Kapıcı, hostes, şoför, hademe, gardiyan, çöpçü gibi…
Meğer bunların hepsi, yenilenmiş, modern kelimelerle anılmaya başlanmış:
Apartman görevlisi, kabin memuru, sürücü- kaptan, hizmetli-görevli, infaz memuru, temizlik işçisi gibi.
Bu isim değişikliği, sanki o işi yapanın statüsünü değiştiriyor algısı da var ama gerçekte, alın teriyle yapılan her iş kutsal. Entellektüel takılmalar, pek bir işe yaramıyor.
Eskiden devlet, engelliye özürlü diye hitap ederdi.
Özürlü, engelli oldu ama engellinin statüsü değişmedi ki. Engelli, böyle isim değişikliği değil devletin hizmetini bekliyor, arıyor.
Bizim mesleğimizde çalışanlara gazeteci denirdi. Şimdi basın mensubu, medya mensubu falan deniyor.
Gazeteci kelimesini, gazete satıcısıyla karıştırma kuşkusu yaşayanların endişesi bir şeyi değiştirmiş değil. Bizim kuşak, gazeteci denmesini daha çok tercih ediyor.
Korona’da VİP hizmet
Allah geçinden versin; diyelim ki Korona oldunuz ya da buna dair bir şüpheniz belirdi.
Ne yapıyorsunuz?
112’yi arayıp ambulans istiyorsunuz.
Ama artık ambulans, eskisi gibi hemen gelmiyor, bazen de hiç gelmiyor. Mecburen ya kendi aracınızla ya da taksiyle hastaneye gidiyorsunuz.
Şoföre “Falanca hastaneye” deyince adam haklı olarak tırsıyor, “Acaba Covid mi?” diye.
Ses çıkarmazsanız gidiyorsunuz ama Covid’i de adamcağıza bulaştırıyorsunuz.
Bu örnek, işkence çeken büyük bir kesim için.
Ama duyuyoruz ki, işkence çekmeyen, hastaneye VİP hizmetle gidenler de varmış. Özel ilişkilerle, özel iletişimlerle böyle bir konforu yaşayanlar da var.
Kimse “Yok” demesin.
Var.
Biraz bekleyin.
Kokusu zaten çıkacak.
İbrahim Ormancı - Duvar Yazıları
Ülkemizde ifade özgürlüğü, yazdıklarımızdan, konuştuklarımızdan dolayı gidip savcılığa ifade vermek olarak algılanıyor artık!
***
Atı alan Üsküdar’ı geçti geçmesine ama yatı olan Çanakkale Boğazını geçti ne haber!
***
İzindeydik Atam. Biraz yorulduk mu ne? Artık sadece DİZİ seyrediyoruz!
***
Cahile sosyal medyada laf anlatacağına git internetini kapat!
***
Hayatımı yazsam ROMAN olur olmasına. Ama bilin bakalım ne romanı? GERİLİM ROMANI!
***
Sen uyanmasan, ben uyunmasam, o uyanmasa... İyi uykular Türkiyem!
***
Burası eskiden dutluktu. İmara açılınca plaza oldu!