Hayatımız boyunca yaşadıklarımız, sezdiklerimiz, düşündüklerimiz ve daha birçok şey hafızamızda yer eder. Kimi zaman bunların hatıralarımızın arasına eklenişinin farkında bile olmayız ama bir sünger misali çevremizdeki her şeyden etkilenerek olan biteni beynimize emeriz. Ancak “unutmak” diye adlandırdığımız bir kavramımız olduğuna göre bazı anılarımızın zamanla kayıplara karıştığını veya erişimimizden çıktığını mı kabulleniyoruz? Bazı araştırmacılara göre unutmak kötü bir şey değil, hatta beynimizin bir optimizasyon sistemi olabilir.
Günümüzün sürekli değişen dünyasından yola çıkarak örneklenebilecek bu fikirle, beynin unutma fonksiyonunun çevremiz ile olan etkileşimimizi ve karar verme mekanizmamızı iyileştirdiği öne sürülüyor. Bunun sebebi olarak beynin, çevrenin değişimine ve şartlarına ayak uydurarak gereksiz bulduğu bilgi ve hatıralara ulaşmayı sağlayan yolları bunlara zarar vermeden işlevsiz veya daha az işlevli hale getirerek, şu anki gereksinimlerine uygun ve daha önemli görünen bilgiler arasındaki ulaşımı daha verimli hale getirmesi görülüyor. Araştırmacılar unutma durumunu kısaca hafıza kaybı değil hatıralarımıza olan ulaşımımızın değişmesi olarak tanımlıyor.
Anılar, “Engram Hücreleri” adı verilen nöron topluluklarında depolanır ve bu anıların başarılı bir şekilde hatırlanması, bu toplulukların yeniden etkinleştirilmesi ile gerçekleşir. Buradan çıkarılan mantıksal sonuç unutma durumunun, engram hücreleri yeniden etkinleştirilemediğinde meydana geliyor olmasıdır. Anıların kendileri hala oradadır, ancak belirli topluluklar etkinleştirilemezse, hatırlanamazlar.
Bu konuda en güncel açıklamalarda bulunan araştırmacılar, teoride unutmanın sebebini, engram hücrelerinin ulaşılabilir halden ulaşılamaz hale gelmesini sağlayan ulaşım değişiklikleri olarak görüyor. Unutma miktarının çevresel şartlara bağlı oluşundan yola çıkarak, bunun çevreye uyum sağlama ve hafıza ulaşılabilirliğini, güncel çevre için en verimli halde kullanmayı sağlayan bir öğrenme yöntemi olduğu ortaya çıkıyor.