Çimento, demir, hazır beton fiyatlarının yanı sıra artan arsa maliyetleri, bankaların konut kredisi vermemesi veya çok yüksek faizlerle az miktarda vermesi nedeniyle evlerin satılamaması yeni inşaatları durdurdu. Müteahhitler ellerindeki projeleri maddi zorluklar nedeniyle tamamlayamazken kamu ihalelerine de teklif vermez oldu. İnşaat Malzemeleri İmalatçıları ve Satıcıları Odası Başkanı Cumhur Taşdelen inşaat sektörünün her yıl bahar aylarında canlandığını fakat ilk kez bu yıl yaprak bile kıpırdamadığını söyledi. Vatandaşın alacak; müteahhidin ise yapacak parası olmadığını belirten Taşdelen, Türkiye’de paranın yüzde 40’ının inşaat sektörü etrafında döndüğünüB fakat ekonomik nedenlerle bu çarkın durduğunu ve para akışının kesildiğini aktardı.
‘Barış’ canlandırabilir
Sektörün son 20 yıldır böyle bir durgunluk görmediğini vurgulayan Taşdelen, “Her yıl ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde inşaatlar hızlanır, bir anlamda sezon açılırdı. Fakat şu geçtiğimiz yıla oranla neredeyse yarıya yakın bir düşüş var. Odamıza kayıtlı inşaat malzemesi satan esnafımızın çoğu da buradaki dükkanını kapatıp deprem bölgelerinde faaliyet göstermeye başladı” diye konuştu. Olası bir imar barışının sektörü bir nebze de olsa canlandırabileceğini kaydeden Taşdelen, “Gecekondular şu anda imar barışını bekliyor. Adamın evi yıkılacak diye tadilat yapmıyor. İmar barışı çıkarsa o zaman evinin içini, dışını, tadilatını yaptırabiliyor. İmar barışı çıktıktan sonra bize daha fazla gelirler” ifadelerini kullandı.
“Zam sınırı getirilmeli”
Çimento fabrikalarının rekabete aykırı hareket ettiğini ve fiyatların inmesinin önünde engel olduğunu açıklayan Cumhur Taşdelen şöyle konuştu: “Çimento fabrikalarıyla ilgili yıllar önce Rekabet Kurulu’na haksız rekabete neden oldukları gerekçesiyle dilekçe vermiştim ama değişen bir şey olmadı. Sektörün tekrar canlanması için çimento ve hazır betondaki fahiş fiyat artışlarına mutlaka müdahale edilmeli. Tıpkı konut kiralarındaki zam sınırı gibi çimento ve hazır betonda zam artış oranları sınırlandırılmalı. Eğer belirlenen sınırın üstünde bir artış yapılırsa o zaman hükümet bize ‘senin muhtasar veya gelir vergisinden aradaki farkı düşeceğim’ demeli. Bunları daha da önce de yetkililere ilettik. Zaten bizden hep görüş alıyorlar fakat yine kendi bildiklerini yapıyorlar.”
300 şirket kapanabilir
Geçtiğimiz yıl Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci için ayda en az 2 proje başvururken bu yılın ilk 4 ayında tek bir başvuru yapıldığını hatırlatan Taşdelen, “Devletin sitesinde yer alan bu bilgi bile aslında inşaatların durduğunu gösteriyor. İnşaat sektörü ülkemiz ekonomisinin lokomotif sektörüydü ama artık bu lokomotif de raydan çıktı. Maalesef özellikle ekonomi alanında yanlış yönetilmemizin bedelini ödüyoruz. Eğer enflasyon, pahalılık böyle giderse sene sonuna kadar bizim 620 civarındaki aktif üyemizin herhalde yarısı kapatmak zorunda kalır” şeklinde konuştu. Fabrikalar önceki yıllarda inşaat malzemecileri için haftada 3 kez sevkiyat yaparken bu sayının 1’e indiğini sözlerine ekleyen Taşdelen, durağanlığın devam etmesi halinde ise önümüzdeki süreçte sevkiyatların ayda bire kadar düşebileceğini kaydetti.
“Binaya değil faize”
Müteahhitlerin özellikle kamu ihalelerinden paralarını almakta çok zorlandığını söyleyen Taşdelen, “Bu nedenle daha geçtiğimiz gün İzmir’de bir hastanenin ek binası için yapılan ihaleye bile tek bir teklif veren çıkmadı. Çünkü müteahhit ne fiyat vereceğini hesaplayamıyor, hesaplasa bile o parayı devletten ne zaman alacak, aldığında kaybı ne kadar olacak bilemiyor” diye konuştu. Benzer durumun TOKİ’nin projeleri için de geçerli olduğunu aktaran Taşdelen, “TOKİ bu işleri inşaat firmalarına ihale ediyor. Bir arkadaşım TOKİ ihalesini kazandı ve inşaatın temeli için kazık çakıyor. Her bir kazığın maliyeti 1 milyon TL. Toplamda 32 kazık çakılacak, fakat onun parasını en erken 6 ay sonra alabilecek. Bu yüksek enflasyon ortamında alacağı 32 milyon lira aslında yarı yarıya değer kaybetmiş olacak. Zaten firmalar 6 ay tek kuruş almadan nasıl ayakta kalacak? O nedenle müteahhidin elinde parası varsa inşaata başlayacağına ya da ihalelere gireceğine bankaya faize yatırıyor. Vergisi de yok riski de. Yani niye bu işlerle uğraşıp başı derde girsin, sıkıntı yaşasın. Bir aralar imrenilen sektör olan müteahhitlik şimdi kaçılacak bir duruma geldi” ifadelerini kullandı.
“3 harfliler satmamalı”
Üç harfli olarak zincir mağazaların yasak olmasına karşın duvar boyası bile sattığını aktaran Taşdelen, “Sağlık Bakanlığı, gıda ürünü satılan yerlerde insan sağlığına zararlı maddelerin satılmasını yasakladı. Fakat söz konusu zincir mağazalar boyalarla gıda maddelerini aynı depoda muhafaza ediyor. Bu ürünleri satarak bize karşı da haksız rekabet yaratıyorlar. O zaman biz de peynir, sucuk, et mi satalım? Sizin aracılığınızla bir kez daha Ticaret Bakanlığı’na, Sağlık Bakanlığı’na, İl Sağlık Müdürlüğü’ne, İzmir Valiliği’ne buradan suç duyurusunda bulunuyorum. Boya ile peynirin, pirincin, salçanın aynı yerde saklanması, korunması, depolanması kabul edilemez. Ama bu satışlar hala devam ediyor” şeklinde konuştu.
Konut yerine çadır
İzmir Ticaret Odası (İZTO) Meclis Üyesi Ziya Dağlıer de inşaatların durma noktasında olduğunu, firmaların projelerini çevirecek finansmana ulaşamadığını açıkladı. Ne yeni projeye başlandığını ne de biten konutların satıldığını belirten Dağlıer, “Hükümetin açıkladığı yüzde 0.69 faiz oranlı ve 15 yıl vadeli kentsel dönüşüm kredisi müjdesi de uygulamaya geçmedi. Müteahhitlerin hiçbir beklentisi kalmadı. Sektörü ayağa kaldıracak, en azından nefes aldıracak konuları her fırsatta dile getiriyoruz ama maalesef sesimizi duyuramıyoruz” dedi. Demirin tonunun 27 bin TL’ye çıktığını vurgulayan Dağlıer, “Bugüne kadar inşaat sektörü böyle bir süreç yaşamadı. Kimse ne yapacağını, nasıl yapacağını bilmiyor. Sektörün durması demek milyonlarca insanın işsiz kalması, piyasada para dönmemesi demek. Belki biraz abartılı olacak ama böyle giderse insanlar konut yerine çadır; yeni klozet veya lavabo yerine inşaat molozlarının arasından kullanılmış klozet veya lavabo almak zorunda kalacak” şeklinde konuştu.