Düzce, sadece coğrafi güzellikleriyle değil, aynı zamanda zengin kültürel dokusuyla da dikkat çekiyor. Vatandaşlar, bu şehrin örf ve adetlerini, geleneklerini daha yakından tanıyarak köklerine ve toplumlarına daha derin bir bağ kurmayı amaçlıyorlar. Peki, Düzce örf ve adetleri nelerdir? Düzce'nin gelenekleri neler? Düzce'nin gizemli kültür hazinelerini keşfetmek için hazır olun, çünkü detaylar burada sizi bekliyor!

Düzce örf ve adetleri nelerdir?

Doğum, bir canlının yaşamının başlangıcıdır ve insan yaşamındaki en önemli geçiş dönemlerinden biridir. Bu süreç, insanların yaşamlarını birleştirdiği evlilikten sonra neslin devamı, sosyal statü, iş gücü gibi faktörlerden dolayı çocuk sahibi olma ihtiyacıyla sonuçlanır. Yeni bir canlının doğumuyla birlikte, anne adayı hamilelik sürecini tamamlar ve çocukluk dönemi başlar. Bu makale, Düzce ili ve ilçelerinde yaşayan Manav, Çerkes, Abhaz ve Muhacir kökenli kişilerle yapılan derleme çalışmaları çerçevesinde "Doğum Geleneği"ni ele almaktadır.

1- Hamilelik Öncesi

a) Çocuk Olmayınca Yapılan Uygulamalar: Eskiden evlilik yaşının erken olması ve doğum kontrol yöntemlerinin bilinmemesi nedeniyle genç çiftlerin çocuk sahibi olması yaygındı. Bu durum, tarıma dayalı ailelerde ekonomik avantaj sağlamakla birlikte, toplum içinde saygınlık kazandırıyordu.
b) İstenmeyen Gebelikte Yapılan Uygulamalar: İstenmeyen gebeliklerde, çeşitli kocakarı ilaçları ve halk hekimliği uygulamaları yaygındı. Ancak bu uygulamalar bazen anne ve bebek sağlığını tehlikeye atabilirdi.

2- Hamilelik Sırası

a) Gebelik Belirtileri: Kadınlar, genellikle adet dönemlerinin olmamasıyla hamileliklerini anlardı. Diğer belirtiler arasında uyku ihtiyacının artması, iştah değişiklikleri ve aşermeler yer alır.
b) Aşerme: Hamile kadınların bazı yiyecekleri istemesi olarak bilinen aşerme, çocuğun cinsiyetinin tespitinde ve annenin beslenmesinde önemli bir rol oynardı.

3- Doğum Sırası

Doğumlar genellikle evde, köy ebeleri eşliğinde gerçekleşirdi. Doğum öncesi ve sırasında çeşitli geleneksel uygulamalar yapılır, dualar edilirdi.

4- Doğum Sonrası

Bebek doğduktan sonra çeşitli uygulamalar yapılır, göbek bağı kesilir ve bebek bakımı için gerekli önlemler alınırdı. Doğum sonrası dönemde annenin ve bebeğin sağlığına özen gösterilirdi.
Bu gelenekler, geçmişten günümüze kadar aktarılarak yaşatılmış ve toplumun bir parçası haline gelmiştir. Bu değerler, kültürel kimliğin ve toplumsal dayanışmanın bir ifadesidir.

Düzce'nin gelenekleri neler?

Lohusalık, bir doğum sonrası döneme ilişkin önemli bir süreçtir ve kültürel olarak çeşitli geleneklerle şekillenir. Doğumdan hemen sonra, genellikle birkaç saat içinde, lohusa kadın süt gelmesini sağlamak için yıkanır. Eskiden tarlada çalışılması veya ahırda hayvanların bakılması gerektiği için lohusa kadınlar, uzun süre yatak istirahati yapamazdı. Özel bir yatak hazırlanmaz, genellikle kendi yataklarına bez veya naylon serilerek yatırılırlardı. Doğum sonrası kadınların karnına kanın tamamen akıp gitmesi için 40 gün boyunca bir şal bağlanır. Lohusalara, iyileşmelerini hızlandırmak ve sütlerini artırmak amacıyla özel yiyecekler hazırlanır ve verilir. Örneğin, suya nişasta ve şeker eklenerek yapılan ve yörede "palize-pelte" olarak bilinen muhallebi tüketilir. Bu yiyecek, sütle pişirilirse "eşileç" adını alır. Ayrıca, buğday unu, bol tereyağı ve tuzdan yapılan "mamusa" gibi yiyecekler de çabuk iyileşmeyi desteklemek için tüketilir. Bunun yanı sıra, tarhana çorbası, sütlaç ve helva gibi yiyecekler de lohusalara verilir.

Lohusa ve bebeği, doğumdan sonraki ilk günlerde ziyaret etmek genellikle kabul edilir. Ancak dikkat edilmesi gereken bir husus vardır: eğer ziyaretçi "üzeri kirli kadın" ise (adetli) ve akraba değilse veya bekârsa ziyaret etmemesi önerilir. Bazı geleneklerde, adetli bir kadın bebeği görürse, bebeğin yüzünde kırmızı lekeler oluşacağına inanılır ve bu nedenle bebeğin sağlığına zarar verebileceği düşünülür. Bu tür hastalıklara "üfüye" veya Abhazca'da "apşıra" denir. Bazı tedaviler arasında çocuğun boyu uzunluğunda bir çayır kesilmesi ve çocuğun bu çayıra yatırılması bulunur. Ayrıca, kırmızı toprak alınıp ılık suda eritilerek bebeğin yüzüne sürülmesi gibi uygulamalar da yapılır.

Eskiden, lohusa kadınlar genellikle kırk gün boyunca dışarı çıkarılmazdı ve gerektiğinde dışarı çıkmaları durumunda, özel önlemler alınırdı. Örneğin, bebeği olan bir kadın kırk gün boyunca dışarı çıkarılmazdı; ancak gerektiğinde, örneğin su getirilmesi gerektiğinde, kayınvalidesi veya bir yakını bebeği dışarı çıkarır ve geri getirirdi. Bazı inanışlara göre, bebeğin basılmasını önlemek için çeşitli uygulamalar yapılırdı. Örneğin, bebeğin ayakları ete bastırılır veya beşiği yüksek bir yere konurdu.

Yeni doğan bebeğin kırkıncı gününe "kırklama" adı verilen bir uygulama yapılır. Bu uygulamada, bebeğin ve annenin 40. gün yıkanması geleneksel bir uygulamadır. Ayrıca, bebeğin ayakları ete bastırılarak ve beşiği yüksek bir yere konularak çeşitli inanışlara göre bebeğin basılması önlenmeye çalışılır. Bunun yanı sıra, bebeğin kırklı gününde annesi tarafından anneannesinin evine götürülüp hediyeler alması da yaygın bir uygulamadır.

Kırklama uygulamalarının ardından, bebeğin ve annenin artık gizemli varlıklara karşı savunmasız olmadığına ve normal yaşamlarına geri dönebileceklerine inanılır. Bu süreç genellikle 40 gün sürer ve bu süreç boyunca bebek ve anne çeşitli uygulamalara tabi tutulur. Bu uygulamaların amacı, bebeğin sağlığını ve mutluluğunu korumak ve kötü şansı uzak tutmaktır.

Kaynak: Haber Merkezi